5 yıl oldu

Beden olarak aramızdan ayrılışının, beşinci yılına girdik. Ayrılık hasretimizin daha ne kadar süreceği, alın yazımıza bağlı.  Ruhuyla, kalbiyle, fikir ve düşünceleriyle ve hatta devrimsel tezleriyle birlikte olmayı, öğrenme sürecimiz, eksiklerimizle devam ediyor. Tabi gerçek sevenleri, anlayanları ya da anlamaya çalışanları için söylüyorum. Yoksa kendine yeni ‘lider’  bulmuş, yeni bir ‘yol’ tutmuş, doğruyu ve hakikatleri hatırlatanları ‘bozguncu’ görmüş, kendileri dışındakileri ‘hakikatten sapmış’ veya “Nuh’un Gemisi’nden düşmüş” gören kuru kafalara, anlatacak bir şey kalmamış. Allah, onlara da akıl ve gönül beraberliği versin. İdrak ve anlama kabiliyeti bahşetsin…

Prof. Dr. Haydar Baş’ın mücadelesi, 1980’den 2020’ye 40 yıl yapar. Bu 40 yılın ilk 20 yılını kültür faaliyetleri, ikinci 20 yılını ise yine içinde kültür faaliyetlerinin de var olduğu, siyasi faaliyetler ile tamamladığını görüyoruz.

1980’lerin başlarında, kendinden olmayanları  “patates dininden” olduklarını iddia eden “harici anlayış“a yani siyasal İslam’a karşı “Birlik Beraberliğin Temel Unsurları”nı anlatmış, toplumun önüne ibadet İslam’ını koymuştur.

Rejimle, sistemle çatışmayı “Müslümanlık” gören kafalara, “İslam’ın haram-helal çizgisine devlet eliyle müdahale edilmesin, Sovyet Rusya’sında bile İslam’ı yaşar ve yaşatırım” çıkışını yapar, “sizleri rejimle kavga ettirenler ya gafiller ya da hainler!” ikazlarını yapar.

Huzur İslam’dadır” sözleri ile sözüm ona güya sistemi İslamlaştırmayı halkın önüne koyanlara karşı, meselenin sistem olmadığı, “meselenin iman ve insan meselesi olduğunu” anlatır. “Sistemden yola çıkanların insanı unuttuklarını, insanı unutmuş sistemlerin de çökmeye mahkûm olacağını“, ifade eder. Huzurun, insanın kendinde, yani kalbinde, kalbin huzurunun da, Allah’ı anmakla mümkün olduğunu levhalaştırır: “Dikkat edin kalpler ancak Allah’ı anmakla huzur bulur...”

İslam elbisesini tersten giyenlere, nasihat ve ikazları, yıllarını alır Haydar Hoca’nın…

Haydar Baş, ibadet İslam’ını, Ehl-i Beyt İslam’ını, kısacası Allah’ın İslam’ını, anlatır, yaşar ve yaşatır. Kısacası bu toprakların İslam’ını, Yunus’un, Taptuk’un, Hacıbektaş-ı Veli’nin, İslam’ını anlatır. 20 yılda sistemle, rejimle değil, nefisle kavga eden Müslüman tipi yetiştirir.  “Kötülüğü emreden nefis” ile mücadele etmesini öğrenen, nefsiyle meşgul olan, gerçek dindar olur. Haydar Baş, dindar yetiştirdi, diğerleri dinci yetiştirdi. Dindar, kendi Müslümanlığı ile meşgul olana denir, dinci ise başkasının Müslümanlığı ile meşgul olana denir.

90’larda faaliyetlerinin sınırlarını şu şekilde çizer: “Benim davam bir partinin iktidar olma davası değil, gönüllerde Hakkı iktidar kılma davasıdır…”

2000’lere gelindiğinde Siyasal İslam ile Ilımlı İslam’ın Türkiye’de koalisyonu söz konusu olur. “İş başa düştü, bunlar Türkiye’yi bölecekler ” diyerek, yetiştirdiği insanlarla, siyasete girmeye karar verir ve siyasetini “son nefes için siyaset” olarak tanımlar. “Bu iki İslam olmayan İslam’ın koalisyonu, ülke de ne din bırakır ne devlet” korkusuyla siyaset, mecburi istikamet olur aslında. Çünkü düşman, ‘din’ elbisesiyle bu topraklara giriyordu. Bu iki İslam’ın biri devletin altını oyarken, diğeri İslam’ın altını oyacaktı. Biri devletin kırmızıçizgilerini yok ederken, diğeri İslam’ın kırmızıçizgilerini yok etmeyi hedefler.

İşte Haydar Baş, her ikisine karşı mücadelesini verir. Bir omzunda devleti, vatanı, müdafaa ederken, diğer omzunda dini müdafaa etme mecburiyetini hisseder. Her iki ekol, birlikte savaşır Haydar Hoca ile… Kumpaslar, davalar, cezalar, ardı ardına gelir.

Her iki alanda ciddi yüzlerce eserler verir. Haydar Baş’ın dini eserleri ve Haydar Baş’ın milli eserleri… Her iki bütünlüğün yılmaz savunucusu olur: Milli Bütünlük ve Dini Bütünlük… Çünkü ikisi de tehlikededir: “Milli bütünlük olmadan dini bütünlük, dini bütünlük olmadan milli bütünlük olmaz” Milli bütünlüğün merkez üssünü ‘Atatürk’ olarak seçerken, dini bütünlüğün merkez üssünü ise Ehl-i Beyt olarak seçer. Milli bütünlüğe kastedenleri Atatürk gerçeği ile dini bütünlüğe kast edenleri ise Ehl-i Beyt gerçeği ile karşılar.

Bu iki bütünlüğün daim olması için de, ekonomik bağımsızlığı, olmazsa olmaz görür ve iktisadın kitabını yazar. Milli Ekonomi Modeli olarak taçlandırır. “ABD’yi batırmazsam namerdim” diyerek girdiği siyasette, ABD’yi batırarak gitti bu dünyadan.” İslam’ı getireceğiz” diye yola çıkanlar, ülkeyi batırdılar. “İslam’ı yaşayacağız” diyen Haydar Baş ise ABD’yi batırdı. Hala hakkını verip, ABD’nin dolar imparatorluğunu “Milli Paralarla Ticaret” formülü ile batıranın Haydar Baş olduğunu söylemeye dilleri varmayanlar, tezi etrafında geveleyip duruyorlar.

Trump,  “ABD’yi kurtarmak için” istediği kadar gümrük duvarları örsün, Milli Paralarla Ticaret tsunamisinden kurtaramaz. “ABD’yi ABD yapan dolarıydı. Dünyayı eşek etmiş biniyor, at etmiş sürüyor. Onun boyalı kâğıdını elinden aldım” demişti Haydar Baş. Ordularla, üstün silahlarla korunan dolar düzeni, Haydar Baş’ın kalemi ile yıkıldı. Kalemin kılıçtan üstün olduğuna, gel de inanma!

Haydar Baş çatısız bir okuldu ve o okulda okuyanlar, devletçi olurlar, gerçek Atatürkçü, gerçek cumhuriyetçi ve gerçek milliyetçi olurlar. Ve de gerçek dindar, gerçek Müslüman olurlar. NATO Müslümanlığı, NATO cumhuriyetçiliği, NATO milliyetçiliği olarak kurulmuş köşelerin hiç birinde barınamazlar. Bu köşeler de, NATO gibi dağılacaklar. Dağılıyorlar zaten…

Allah’a vuslatının 5 yılında bu, millet ve devlet adamının, gönül ve Allah adamının, fikir ve düşünce adamının; asırlara damga vuracak fikirlerinin, tezlerinin ve mücadelesinin anlaşılması ve yaşanması dileğiyle, Türk milletine ve devletine ilham kaynağı olmasını umarım.

Yeniden bağımsız Türkiye, yeniden vatanı ve milletiyle bölünmez bütün kalmaya, yeniden laik sosyal ve hukuk devleti olmaya ihtiyacımız, son derece hayatidir. Hasret, özlem ve minnetle anıyorum.

5 yıl oldu
Başa dön