Nerde o eski günler!

Bugün, eski günlerden söz edeceğim sizlere. Hani nerde o eski bayramlar derdik ya, aynen öyle, nerde eski günler.İnsanın eski günler veya bayramlar diye aradığı, aslında o günlerdeki gönül temizliğidir. Yoksa gün aynı gün, bayram aynı bayram?Ama biz aynı insan değiliz. Çocukluğumuzdaki gibi masum ve günahsız değiliz. Hayattan beklentilerimiz ve hesaplarımız büyük değildi. Büyüdük, hırslarımız büyüdü. Fakat ruhlarımız aynı oranda büyümeyip güdük kaldı. Beslemedik ki büyüsün. Hal böyle olunca da günü, bayramı veya ramazanı suçluyoruz.Ruhumuza atılan madde çengelinden kurtulduğumuz an, çocuklaşır yine saflaşırız. Tövbelerimizle belki günahsızlaşırız. Ara ara çocukluğumuza inelim derim. İçimizdeki çocuğu büyütelim, basit şeylerden mutlu olmak neymiş, tekrar hatırlayalım.Yani eskiyi getirmek mümkün olmasa da, bizim eskiye gitmemiz mümkün. * * *Dışarıda oyunlar oynar, acıkınca eve gelirdik. Ne döner ekmek isterdik, ne köfte ekmek. Annemizin, ekmek arasına koyduğu peynirin yanına bir domates bulduk mu, değmeyin keyfimize. İspirtoyla çalışan gaz ocakları vardı. Çalışınca ses çıkarırdı.Eğer gaz ocağı çalışıyorsa, anlardık eve misafir gelmiş yahut babamız çay demliyor. Hemen gelip kurulurduk başköşeye. Misafire ikram bahanesiyle, döner dolaşır, ne eder eder, muhabbet sofrasına ortak olurduk.* * *Bir saygı, sevgi ve hürmet vardı, büyüklere karşı. Küçüklerde o biçimdi bir sevgi. Dışarıda kavga etsek, dövsek de, dövülsek de evde beşkardeş hazır. Öyle şimdiki gibi "benim çocuğa, senin çocuk karışmış" diye, ev basan kazmalar yoktu. Çok ayıp karşılanırdı, bu tür kaba davranışlar.Yaz aylarında yaylalara çıkılırdı, bizim oralarda. Beş veya on evlerden oluşan kıl çadırlara oba denirdi. Obada pişenler, çoğunlukla paylaşılırdı. Paylaşma nedir, çocukken büyüklerden görerek tahsil edilirdi. Bazen koyun veya keçi öldüğünde, kiminkinin öldüğünün önemi yoktu, obada o akşam et var demektir.* * *Bir tek elektrik lambasının olmadığı yaylada, çıra, fener veya löküs ile aydınlanılırdı. Sonra ateş etrafında, közde demlenen çaylar yudumlanırdı. Uzayıp giden sohbetler, gecenin zifiri karanlığını delip geçerdi. Babaannem rahmetlinin menkıbeleri ile parlak yıldızlardan kendimize seyirci topluluğu oluşturmuştuk sanki.Onun ayran ekmek ile açtığı oruçlar, hafızamda silinmiyor. Nerde baksanız 40 yıl üç ayları tuttuğu ifade söylenirdi. Çok yaşlı olduğu için, yayla sırtlarında indirilmesi ancak babamın omuzlarında mümkün olurdu. Başlardı dualar etmeye: Oğlum Allah seni Ali'ye komşu eylesin. Tırnağın taşa gelmesin evladım. Allah canımı alsa da sana yük olmasam yavrum.* * *Babamsa, annesinin ağırlığından değil, anne duasının ağırlığı altında ezilir, terlerdi. Şimdi bakıyorum da, evlatlar annelerine bir bardak su vermeyi, iş olarak görüyorlar. Rahmetlinin bir Hz. Yusuf kıssasını anlatması vardı. Dinlemekten bıkmazsınız. Birde namaz sonrası duası: Allah'ım Yusuf'u kuyudan çıkaran sensin. Bizleri de bilinir, bilinmez kuyulardan sen çıkar Allah'ım.Fakat her seferinde sessizce ağlardı, bu duaları yaparken. Başkasının başına bir iş gelse, o ağlardı. Ya işte böyle dostlar. Bugün dertlendim, eskilere gittim. Sizde gidin, çok faydalı oluyor. Gerçekten sıkıntı, strese birebir!* * *Bak az kalsın unutuyordum. Obada sık sık koyun veya keçi dağda kalırdı. Yani sürüyü terk ederdi. "Sürüden ayrılanı kurt kapar" diye boşuna dememişler. Kurt kapmasın diye kurdun ağzı bağlanırdı. Nasıl mı?Hayvanı dağda kalan sofu Mehmet emmiye gelirdi. Namazlarına en çok dikkat eden, dedikodu yapmayan, kul hakkı yemeyen, tertemiz bir biriydi rahmetli. Merak ettim, kurdun ağzının nasıl bağlandığını, ondan öğrenmiştim çocukken. Şimdi buradan anlatmayacağım, hiç kusura bakmayın.* * *Hem hayvan otlatmıyoruz ki, kurtların ağzını bağlayalım. Üstelik hayvanlarda değişmiş, kurtlarda. Koyunla, keçi ile doymayan küresel kurtlar var. Ülkeleri yiyorlar. İşin kötü tarafı, koyunlarda sıraya girmiş, kurtlar bizi yesin diye. Çok şükür şimdi de küresel kurtların ağzını bağlayan Prof. Dr. Haydar Baş hocamı tanıdım. Ülkeler yutan büyük ağızlı kurtlar da, onun ilmi ve nefesi ile kapanacak inşallah. Ülkemizin yenmemesi dileğiyle?

Nerde o eski günler!

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön