İstanbul'un 3 aylık suyu kaldı.
Eğer yağmur, kar, yağmazsa, büyük bir sorunumuz var: Susuzluk.
Sadece İstanbul da değil, bütün bir Türkiye'yi kuraklık bekliyor.
Her şeye, "dış güçler" kılıfı geçiren biri değilim, biliyorsunuz. Sürekli "iç güçleri" yazan biri olduğum, okurlarım tarafından bilinir.
Tabi ki, Türkiye gibi stratejik bir ülkede yaşamanın getirdiği "şüpheci" bir yaşamım olduğunu da kabul ediyorum. Şüphecilik, bu ülkede dış politika çizgisi olmalı. Komploculuk, okullarda ders olmalı.
Komploculuk, zeka ürünüdür.
Koyun gibi çekilmeye, engeldir.
Neyse…
Susuzluk, bir sorun ama aynı zamanda susuzluk, bir silahtır.
İklim değişikliğinin, ABD tarafından bir silah olarak kullanıldığını, bir çok defa yazmıştık. HAARP Atmosfer Silahları'yla "iklim değişikliği" adı altında, dünyanın dengesini bozuyorlar.
İyi niyetle, "yağmur ve kar olmadı, susuzluk çekiyoruz!" diyebilir miyiz? ABD elinde böyle bir silah olduğu halde… Bulutların kısırlaştırılarak, hedef ülkeye kuraklıklar yaşatıldığı, bilinen ilmi bir gerçek.
İran Sivil Savunma Kurumu Başkanı General Gulamrıza Celali, İran'a gelen bulutların kısırlaştırıldığını öne sürmüştü.
Sonuçta bugün İran, kuraklıkla boğuşuyor. Aynı şey Irak'a yaşatıldı. Suriye’nin başına da aynı şey geldi. Özellikle, petrolü ve suyu kontrol etmek isteyen İsrail, bu işte, baş fail…
Celali şunları söylemişti:
"İran'da meydana gelen iklim değişikliğinde yabancıların parmağının olması şüphesi var. Ülkedeki bilim merkezleri de bunu teyit etmektedir. İsrail ve komşu ülkelerden biri, İran'a giren yağmur bulutlarını yağmaması için kısırlaştırıyor. Bunun yanı sıra bulut ve kar hırsızlığıyla karşı karşıyayız."
Yani dünya, bu yeni tür hırsızlığı, konuşuyor. Yolcu uçakları ülkeler üzerinden uçarken, resmen zehir püskürtüyor. Özellikle Türkiye üzerinden uçan uçaklara, bence dikkat edin, bundan sonra.
Hava spreyleme, uluslararası anlaşmalar kılıfıyla yapılıyor. Ve ne püskürtüldüğünün, bugün denetlendiği söylenemez. Özellikle açık havalarda ortaya çıkan bu uçaklar, ızgara halinde desenli spreyleme uçuşları yaparak, gökyüzünde kalıcı Chemtrial izleri bırakıyor.
Salgın hastalıkların, ani iklim değişikliklerin, güneşli havanın bir anda bulutlanıp, güneşin sönük gri bir renk almasının nedenini, bu spreylemenin sonuçlarıdır.
Türkiye'yi havadan zehirliyorlar, haberiniz olsun.
Stratosfer Aerosol Jeomühendisliği (Toksik Aerosol Bulutlar ya da Toksik Uçak Spreyleri);
Özetle, havadan zehir spreyleniyor. Dünyada bir çok ülkede de gözlemlenen bu uçaklardan püskürtülen kimyasalın özünde, baryum tuzları ve alüminyum parçacıkları bulunuyor.
Gökyüzü ve güneş tamamen perdeleniyor. Chemtrial bulutlarına artık, “normal” gözüyle bakılıyor. Özellikle büyük şehirler üzerinde, sürekli varlıklarını sürdürüyorlar. Bu olaya artık bir güvenlik sorunuyla bakılmalı.
Bu tür konuları, kahvehane ağzıyla "bize bir şey olmaz!" diyerek geçiştirmeyelim. Ne yazık ki, her şey, bize oluyor son yıllarda. Can çekişen şağlık sistemimiz, her an çökebilir.
Özal'lı yılları hatırlayın Çernobil kazası olmuş, ülkenin bakanı çıkmış ekranlara elinde çayla, ağzını şapırdatarak, "radyasyonlu çay daha lezzetli!" demişti. Sonra aldığı “lezzet”, onu götürmüştü bu dünyadan.
O çayı içenler, bugün kansere karşı hayatta kalma mücadelesi veriyorlar. Karadeniz'de kanser, almış başını gidiyor.
Havadan yapılan spreylemeyle, tepemizde ne kadar katil bulutların dolaştığını, biliyor muyuz?
Yağmur yağdığında, gökten resmen ateş yağıyor, bu kadar şimşek, havada bu kadar enerji, normal mi? En azından araştırılsın ve bizim iddialarımız çürütülsün. "Paranoyaklığımız" yüzümüze vurulsun!
Gelelim işin bir başka boyutuna;
İstanbul'a yağmur yağmazsa, su sorunu nasıl çözülecek?
Selim Kotil'i hatırladınız mı?
BTP'nin İstanbul Adayı?
Ne söylemişti: Karadeniz'in suyunu arıtıp, barajlara pompayalacağım.
Seyir gemileri, denizaltılar ve savaş gemileri tuzdan arındırma yöntemini yüzyıllardır kullanmaktalar. Ters Ozmoz denilen sistemle…
Bu yöntem, suyu büyük bir basınçla filtrelerden geçirir, yabancı maddeleri moleküler bazda uzaklaştırır. Seyir gemileri, denizaltılar ve savaş gemileri tuzdan arındırma yöntemini hep kullanmaktalar.
Arabistan, bütün suyunu denizden sağlıyor. Florida, Kaliforniya, Teksas ve Virginia eyaletleri, su itiyacını, denizden sağlıyor. Sadece İstanbul değil, belki bir çok ilin su sorununu, denizden çözmek zorunda kalacağız.
Sayın Kotil’i seçmiş olsaydık, oturup, su sorunumuzla ilgilenirdi. Avrupa’yı gezip, siyasi geleceğine “rüzgar” ithal etme peşinde koşmazdı. İstanbulluya Boğaz’daki akıntıdan, bedava elektrik verirdi.
Neyse, kendi seçen ağlamaz!
Yani demem o ki, dostlar!
Havamız yerinde değil!
Bulutlarımız, eskisi gibi saf değil!
İçinde binbir çeşit zehir barındırıyor, olabilir.
Eskiden, Nisan yağmurları şifaydı, şimdi Nisan ve Aralık fark etmez, yağmurlarla birlikte, zehir inebilir gökten. Kimse, köyünün yağmurlarında, ıslanmaya kalkmasın!
“Yağdır Mevlam Su!” desek, ne yağacak bilmiyoruz!
Emel Sayın’dan “Yağdır Mevlam Su” şarkısı, hepinize hediyem olsun. Bu yazıdan sonra, dinleyin bence. Zaten şarkı ve türkülerimiz, bir de çayımız olmazsa, dünya hiç çekilecek bir yer değil.
Hepimizi delirttiler.
Ülke tımarhaneye döndü!