Allah, Adem’i çamur ve balçıktan yarattıktan sonra Adem’e ruhundan üfledi. Sonra meleklerine emretti, “Adem’e secde edin!” diye. Melekler, görünüşte çamur ve balçığa secde ettiler ama hakikat bu değil. “Adem’deki tecelliye”, yani Allah’a secde ettiler.
Maddeye secde edersen put olur ama manaya yönelir ya da secde edersen hakikat olur. Ruhun ne olduğu hususunda peygamberimize sual gelince, Allah cevapladı:
“Muhammedim sana ruhtan sual ederler, de ki ruh rabbimin emridir”
Tefsir alimleri emirden maksadın “Allah’ın gölgesi” olduğunu ifade ederler. Yani insan özünde, Allah’tan büyük bir cevher taşır.
Beden çuvalı içine Allah, öyle bir hazine gizledi ki, bu insanın özü oluyor. İşte insan olma savaşı, bununla başlıyor. Özünü, öz cevherini, ortaya çıkarıp, çıkarmama üzerinedir, bütün mesele.
Beden içine hapsedilmiş ruh, Allah’a dönmek istiyor fakat beden kafesi buna engel.
Mevlâna bu vadide ne diyor bakın:
“A güzellik vurgunu!
Yol nereye!
Açıldı işte beden kafesinin kapısı,
Uç ey kuş!
Öz cevherine doğru uç!
İşte acı su, işte bataklık…
İşte ölmezlik, işte hürriyet…
Canın yüce doruğuna uç!
Çık git aradan ey can!
Ne vakte kadar taşla toprakla;
Çanakla çömlekle dolduracağız eteğimizi
Bu toprak kalıp, nasıl kafese koydu seni!
Nasıl çuvala soktu!
Yırt çuvalı da, çevreye bak!
Yüceler yücesi, sen sor gene sen cevap ver
Çünkü sorular bilgini de sen, cevaplar bilgini de sen.”
O çuvalı yırtıp çevrene baktıktan sonra, olayı çözüyorsun.
İyi de, bu kolay mı?
İmtihan kolay olur mu hiç…
Kafes içindeki kuş nasıl “ah vatan” derse, bedene kafeslenmiş ruh da vatan hasreti çeker. Ruhun vatanı, kopup geldi ruhlar alemi, elest meclisi… O mecliste yaratıcıyı gördü, O’nun sesini duydu ve sarhoş eden kokusunu aldı.
Bu vadide de söylenmiş güzel sözler var;
“Ben sarhoş olduğumda, üzüm yaratılmamıştı.”
“Ben zülfüne ezelde tutuldum ki henüz tuzak yaratılmamıştı, yine orada dudaklarının şarabını içtim ki, henüz kadeh vücut bulmamıştı.”
Ruhlara aleminde güzeller güzelini gören insan, dünyaya geldikten sonra o güzeli arama seferine çıkıyor. Yanlış yerde aradığındaysa, kaybedenlerden oluyor.
“Güzellik vurgunu yol nereye?” diyor aşık. İşte sözü edilen yol, insanın kalbinde… Yani Allah’a gitmek isteyen ruh, bu yolu ancak kalbinde bulabilir. Ruhun yürüyeceği yol, kalptir.
Kalbinde bir yolculuk ile insan, Allah’a vuslat eder. “Allah’tan geldiniz yine Allah’a dönüyorsunuz” hakikati aslında, kalpteki yolculuğu da işaret eder. Yoksa belediyelerin bez üzerine yazdırdığı bir tabut süsü olarak kalır.
O yüzden Yunus, “ölen hayvan imiş aşıklar ölmez” der. Ölmeden Allah’a vuslat etmek gerektiğini haykırır.
Siyasal/Ilımlı/Radikal İslamcıların asla nasiplerinin olmadığı bir vadiye, sizi çekmek istedim. Her türlü ideolojiden uzak, insan İslam’ının, fıtrat İslam’ının olduğu vadiye… Yaratıcıyı arayan insana, yaratıcının açtığı “tek” caddeden söz ediyorum.
Dinler yoktur, din vardır ve o din İslam’dır. Bu taassup veya hamaset değil, iman ve de hakikattir. Allah’a giden cadde tektir. Allah’ın kitapları, peygamberleri ve de ilahi emirler ve yasaklar o caddede tutmak içindir.
Tıpkı oto yol içinde tutmaya çalışan şeritler gibi… Yoldasın ama şeritlere dikkat etmiyorsun, yolculuk ya kaza ya da yoldan çıkma ile sonuçlanır.
Müslüman, o caddeyi kabul edene, mü’min o caddede yürüyene denir.
Başka bir caddede Müslüman ya da mü’min olmak, mümkün değil. Hz. Adem’in yaratılışı ile var edilen o cadde, kıyamet sabahına kadar, yürümek isteyen her insan için açıktır. O yürüyüşü gerçekleştirmiş insan, Adem/adam olur ancak.
Adam olmak Adem olmaktan geçer!
