Ülkemin hali için bizleri suçlamayın!

Ömrünü, milletin birliğine ve bütünlüğüne adadı. Son 35 yılına, bizzat şahidim. “Milli bütünlüğümüz dini bütünlüğümüz, dini bütünlüğümüz milli bütünlüğümüzdür” dedi. “Birlik beraberliğin temel unsurları” nı il il gezip anlattı, 90’larda.

90’ların sonunda Dinlerarası Diyalog fitnesine karşı cansiperane bir mücadeleye girişti. Önce fitnenin yuvasına ekip gönderdi. “Hoca! Sen ‘üç büyük din’ diyorsun, ‘İbrahimi Dinler’ diyorsun ama bu dediklerin Müslümanlık değil. İslam’da buna küfür denir, kendine gel!” diye uyardı. Yıl 1997…

“Pennsylvania hocası” bundan ibret alacağına, kendine geleceğine Papa’sına koştu “sana geldim!” dedi. “Türkiye’de marjinal bir grup karşı olsa da, ‘Diyalog’u Türkiye bağrına basar…” diye ‘ifade’ verdi.

Anladı, Vatikan Gemisi’ne “Hocafendi” çoktan binmiş!

Cemaat ve tarikat bilinen kimler varsa hepsine, heyetler gönderdi. “Dinlerarası Diyalog, Türk vatanını Hıristiyan toprağı yapmak için hazırlanmış, bir projedir. Silahsız bir haçlı seferidir…” diye saatlerce anlattılar.

Ne cevap verdiler dersiniz?

Hepsi ittifakla “Hocafendi yapıyorsa doğrudur!” dediler. Ayrıca ekiplere “Sizler de Hocafendi’yi kıskanmaktan vazgeçin!” diye nasihatte bulundular.

Onca cemaat ve tarikat var hepsine diyorsunuz ki “Diyalog vatana ve dine karşı verilen savaştır” adamlar olsun diyor. Erbakan, “siz de askeri övüp durmayın!” demişti.

Türkiye’de, İslam konusunda bile “cemaatler” yalnız bırakmıştı O’nu. O’nun bir turnusol olduğu, o zaman belli olmuştu. O’nunla olan milli, olmayan gayri milliydi. Bu kesinlikle hamaset değil, gerçekti.

FETO kasası bilinen biri, tekstil piyasasından bir arkadaşımıza şöyle demişti: “Dün akşam kurulan masada herkes vardı, bir tek siz yoktunuz!”

Aslında bu yalnızlık değil, Hak-Batıl ayrımıydı.

Kısacası hepsi “Hocafendi!”lerinde ittifak etmişlerdi. “Hocafendi’leri de Papa’yla ittifak etmişti.

Bir tek O, “kendine gel!” diye basbas bağırıyordu. 28 Şubat geldi, Gülen’e “kendine gel!” diyen bu adamı, ezdi geçti.

18 okulunu kapattı. Üretimsiz halde olan fabrikasına trilyonluk cezalar kesildi. 28 Şubat O’nun için gelmişti adeta.

Kim bu adam?

Prof. Dr. Haydar Baş.

O günleri çok iyi hatırlıyorum.

Teftişler, cezalar, kapatmalar…

Askerle milletin duygu bağının kopartılmak istendiği, 28 Şubat sürecinde bir cümle askere laf etmedi. “Orman çakalsız olmaz, yanlış yapanlar olabilir ama ordu milleti koruyan zırhtır, zırhı delip millete kastetmek istiyorlar” dedi, durdu.

“Oyunun askere oynandığını ama askerin bunun farkında olmadığını” her ortamda dile getirdi. Ne demek istediğini askerler Silivri’ye doldurulduğunda anladık.

Mesajtv’de hemen her gün “sivil-asker birliği”nden söz etti durdu.

O zamanlar askeri bir cümle öven “dinsiz” görülürdü. Haydar Hoca’ya “dinsiz” diyemiyor “askerin adamı” diyorlardı. Oysa “askerin adamı” dediklerini, “asker” mağdur ediyordu. İyimser ifade ile asker elbisesi giymiş kimseler diyelim.

O, üstadının gençliğinde kendisine verdiği “asker olmazsa namaz kılamayız, Müslümanlık yok olur” Öğüt’ü, hayat felsefesi yapmıştı. “Asker ocağı peygamber ocağı” demeye devam etti. Diyalog illetine karşı, Türkiye’de bütün imamlara mektup gönderdi.

Bütün partilere heyetler gönderdi, FETO uyarısı yaptı. Rahmetli Muhsin Yazıcıoğlu’na MeltemTV binasında Baş kadrosu 5 saat bilgi ve dosyalar verdi. Muhsin beyin yüzünün rengi değişti, huzuru kaçtı. İleriki günlerde ise il başkanlarının çoğunu ne yazık ki, o nursuzlardan seçti.

Çok sonraları uyandı, bize hak verdi ama uyanınca da öldü.

Henüz AKP kurulmamış, Sayın Erdoğan’a Beykoz’da bir kahvaltıda Haydar Hoca, yanında Ali Gedik olduğu halde, çok önemli uyarılarda bulundular. Erdoğan bey dinlemiş, O da umutlanmıştı “feto konusunda uyarımı dinlerse, destek veririm” bile demişti.

Heyhat!

Ne dinlemesi…

Dinlerarası Diyalog ülkenin bütün kalelerini ele geçirmişti. Cemaat, tarikat, vakıf, dernek, ve hatta Alevi dernekler bile… Diyalogcu Amerikan İslam’ı Ilımlı İslam, CİAsal İslam ile ete kemiğe bürünüp AKP oluvermişti. Birlikte Haydar Baş’a ne çoraplar ördüler, buraya sığmaz, çıkacak kitabımda var.

Neyse!

Haydar Hoca, “iş Baş’a düştü” dedi. BTP’yi kurdu.

Kendine inanan bir avuç insanla, küresel devlere karşı adeta kurtuluş savaşı verdi. Ve bereketli ömrünü son nefesini verene kadar, mücadele içinde geçirdi. Ölümü ve ölüm sonrası dahi, mücadele içinde geçti.

Şimdi,“Nemrut’un ateşinde yanan bir Türkiye görüyorum” dediği, yangın halini yaşıyoruz. Oysa o bu sözü söylediğinde yıl, 2000’di.

Üzerinden 21 yıl geçti.

Yanan Türkiye’yi ve hatta yanacak Türkiye’yi görünce bugün veya bundan sonra, bu toplumu hiç mi uyaran çıkmadı diye, torunlarımız sakın sormasınlar!

Bizleri hele hiç suçlamasınlar!

Aç kaldık, susuz kaldık, büyük cezalar aldık, resmi baskılar psikolojilerimizi bozdu ama terk etmedik bağımsızlık, vatan, iman ve hikmet yolunu.

Haydar Baş ve O’nunla olan bizleri, sakın ola suçlamayın evlatlar!

Ülkeyi Nemrut ateşinden korumak ve işte bu günleri yaşatmamak için, ABD’nin tekliflerini ayaklarının altına alarak, Bağımsız Türkiye için, son nefesine kadar ve son nefes için uğraştı, durdu, o büyük insan.

Ülkenin rejim değişikliği seçime tabi tutuldu, o bizleri bundan menetti. FETÖ’nün ölülülerinin oy kullandığı referanduma, o büyük yüreğiyle “HAYIR” dedi. Bizleri dahili ve harici her türlü bedbahttan uzak tuttu.

Milli Kahramanları andı. Atatürk’ü ruhumuza taşıyıp, “HOŞ GELDİN ATATÜRK” dedi. Cami ile Anıtkabir arasına köprüler kurdu. Küresel soyuculardan ekonomiyi kurtarmak için, ekonominin milli kurtuluşunu yazdı. Dünyaya mal oldu, bu ülke insanı baktı sadece. Milli Para çözümünü sundu, Milli Paralarla Ticaret tezlerini anlattı durdu yıllar yılı.

Ömrünün her 10 yılına, bir kurtuluş mücadelesi sığdırdı. O kadar milleti uyardı ki “Neden bunlara sandıkta bir sille atmıyorsunuz!” sözüne, çok pişman olacağız millet olarak.

“Ayağa Kalk Türk Milleti!” dediğinde ayağa kalkmadığımız için, çok pişman olacağız. Sıkça dikkat çektiğim Dedeağaç’ta bekleyen ABD içeri girdiğinde, anlarız artık. Şimdi Polatlı’ya geldi ABD, ruhumuz duymadı.

Şu günler, ölmüş olduğu halde adı pis işlerle anılan Burhan Kuzu yok mu, işte o Kuzu ile 2000’lerde kısa süreliğine beraberdik. Kalbi yeni kurulacak AKP’den yana atınca Baş Hoca bir baba tavrı yaptı. O ise bu ikazı kaldıramayıp, gidip yeni kurulan AKP’ye yapıştı. Şimdi görüyoruz hepimiz dünün Kuzu’sunun kurtlara nasıl yem olduğunu.

Haydar Hoca uyarısını dinlememenin ağır bir sonucu olur. İktidarı elinde tutanları kardeşçe o kadar uyardı ki hem işin başında, hem ortasında, hem sonunda… En son, “sonlarına kendileri bile hayret edecekler” diyerek gitti bu dünyadan.

Bu Kuzu’ya bakınca ülkemi görüyorum!

Kurtlara kurban gitti sonunda!

Ülkemi de, küresel kurtlar, yürüdüğü yanlış yolda yemek üzereler.

Burhan bey merhum O eli bırakmasaydı, şimdi belki hayatta olacaktı veya ölse bile hayırla anılacaktı. Diğerlerini düşünemiyorum bile…

Ülkeye sokulan Afganlar, bin bir türlü numara çekerek ülkede ısrarla tutulan Suriyeliler hemen hepsi, Baş Hoca’nın yıllarca uyarısını yaptığı, Büyük İsrail için… Ülkeye dünyanın her yerinden insanlar taşıyarak, Türkleri azınlık yapacaklar. Rejim değiştirip ülkeyi tek bir insana bağlayan ABD, o bir insanı kontrol etti mi, her işini görür.

Türkiye böyledir demiyorum!

Sözün gelişi!

Filmin sonu yakın, her şeyin İsrail için olduğunu, halen mi görmedik!

ABD’nin birinci vazifesi İsrail’i büyütmek ve güvenliğini sağlamaktır. ABD görevini yapıyor. İsrail’in büyümesi, tehdit unsurlarının küçültülmesi, İsrail’in güvenliği de; Müslüman ülkelerin güvensiz olmalarına bağlı. Etnik veya mezhepsel gelişen her olay, bu iki seçenek doğrultusunda gelişir.

Türkiye’de kımıldayan her yaprak, bu iki seçeneğe hizmet eder.

Büyük devlet ve iman adamı, şehit Haydar Baş’ın kurtuluş tezlerine sarılalım, her oyunu bozarız. Kendini Allah’a, vatana ve millete adayanla, ömrünü İsrail’e adayanları ayırt edemeyen bir halkın, çekeceği çok çile var, vesselam…

 

Ülkemin hali için bizleri suçlamayın!
Başa dön