Karanlık günler bizi bekliyor

Dünya zifiri karanlığa girdi. Her geçen gün, dünya savaşına biraz daha yaklaşıyoruz. Yerinden oynayan taşlar, bir dünya savaşı olmadan asla tekrar yerine oturmaz. 20 yılda ülkeyi karanlığa gömenler, açlığa ve yokluğa mahkûm edenler, “ne yapalım dünyada kriz var!” diyerek sıvışacaklar.

Ucuz ekmek kuyruklarını yok saymak için, “Avrupa’da gıda sorunu var” diyecekler. Başladılar demeye ama daha sık duyacağız. Dünyayı vuracak krizler ayrı, ülkemizin kötü yönetimle geldiği bugünkü nokta ayrı..

Ukrayna tarım ambarıydı ama artık savaşta olduğu için, buğday sattığı ülkeler ekmek krizine girecekler. Türkiye ve Avrupa, en çok etkilenen ülke olacak. Bir zamanlar Türkiye buğday ambarıydı. Nasıl bu hale geldi, sanırım anlatmaya gerek yok. Çok anlattık çünkü.

Rusya, Türkiye’den buğday alıyordu Haydar Baş’ı n modelini uyguladıktan sonra, Türkiye’ye buğday satıyor artık. Türkiye ise Haydar Baş yerine AB’yi dinledi, üretmeyi bıraktı, buğday satın alıyor. Buğday dediysem, sadece buğday değil.

Pirinç, mercimek, nohut hatta pamuk, akla ne gelirse. Öküzler için saman bile alıyor. Ülkenin öküz sayısında ciddi artış oldu çünkü. Ama et yok, nedense!

“Silahsız savaşılır ama buğdaysız savaşılmaz” diyen insanı, vaktinde dinlemeliydik. “Bu gidişler kıtlık olacak”, “ekmek 1o lira olacak” diye 5 yıl önceden yazılar yazdım. Uyardım.

Haydar Baş’ı okuyan uyarır.

Şimdi son kez yeni uyarılarda bulunacağım:

Ayaktaysanız oturun!

Eskilerinizi saklayın, önümüzdeki beş yılda eski kıyafetlerinizi bile bulamayacaksınız. Herkes, ekecek bir yer bulsun. Yerli tohum bulursanız yerli ekin, AKP tohum bile koymadı. Yasakladı, on yıl önce yerli tohum ekenlere cezalar verdi. Kolay gelmedik bu yokluğa.

Neyse.

Açlık, yokluk öyle bir vuracak ki, şehirler yaşanılmaz hale gelecek. Herkesin birbirine çok ihtiyacı olacak. Herkes nasıl bir cemiyet içinde ise orda kalsın, ayrılmasın. Sizi ayırmak için, uğraş verenler bile olsa, ayrılmayın. Kendimden biliyorum!

Şam şeytanlarını duymayın!

Camide olan camide, cem evinde olan cemevinde sakın ola ayrılmasın.

Cep telefonların çalışmadığı günler olacak, Bu yüzden yakınlarınızda haber almak için, mesela eskisi gibi ev telefonlarına dönebilirsiniz. Ya elektrik olmadığı için veya şebekeler çalışmayacağı için cepten görüşmeyi unutun.

Telefona ihtiyaç duymayacak önlemler alın. Sevdiklerinizle yakın semtlerde oturun, yürüme gidip gelebilecek şekilde. Yağmalar çok sık yaşanacağı için, caydırıcı önlemler alın kanunların izni ölçüsünde. Kapı arkalarında birer sopa olsun, bence.

 

Gelecek büyük felaketlerde, organizeli teşkilatlı olanlar daha az zarar görecekler. Ayrıca paylaşmayı hatırlayalım, hızlı bir şekilde. Bu ramazanda deneyebilirsiniz bunu. Gençlere vermeyi öğretin, yeni nesil bunu bilmiyor. Bencil yetiştiler. Suçlusu gençler değil, bizleriz.

Teşkilat içinde kalmayı ve hareket etmeyi öğrenelim. Mesela partilerimiz seçimde değil ama hayatta kalmaya yarayabilirler. Çünkü seçimleri unutun, dünya savaşına kadar olmayacak

Mevcut iki ittifak birleşip, “Ulusal İttifak” oluşturmalı. Artık ülkeyi bir partinin veya bir insanın kurtarması dönemleri, çoktan geçti. Bu şansı bu millet kaçırdı. Allah’ın rahmetiyle tecelli dönemi sona erdi, adaletini karşılama dönemi başladı.

Tarih isteyenlere, 14 Nisan 2020’yi gösterebilirim. “Dualarınızla Allah’ın adaletini geciktirmeyin” demişti. Şimdi, ilahi adaletle yüzleşme süreci başladı!

“Hoştur bana senden gelen
Ya hil’at-ü yahut kefen
Ya taze gül yahut diken
Kahrın da hoş lütfun da hoş” diyebilmeliyiz artık!

Çok kötü günler bizleri bekliyor, buna inanın!

Bu sebeple kimse kimseyi kırmasın, çünkü artık ölümler, kol gezecek. Yakınlarınıza doya doya bakın!

Üstadımız Prof. Dr. Haydar Baş, vefattan yaklaşık bir ay kadar önce “Oğlum, araştır, nükleer bir bombadan nasıl kurtuluruz” diye bir soru sormuştu. O’nun hiçbir konuyu boşuna sormayacağını biliriz.

Sorduktan sonra, 2 yıl geçti. Gerek ABD gerekse Rusya liderleri, nükleer savaştan söz ediyorlar, görüyorsunuz.

Demem o ki,  sevgili dostlar, hem ülke şartları hem dünyanın geldiği kaotik durumlar, çok kötü günlerin hepimizi beklediğini gösteriyor. Cenazenizi sokakta koymayacak, sizi göçük altında bile olsa çıkaracak, gömecek arkadaşlar edinin. Bu kadar diyeyim, anlayın siz!

Ne demişti üstadımız: “Zifiri bir karanlığa girdik arkadaşlar, burada merhametle, şefkatle izzetle, iffetle, fetanetle birbirimiz kucaklayacağız, hataları görmeyeceğiz…”

 

Karanlık günler bizi bekliyor
Başa dön