Türkiye’de tarikat yok Halidilik var!

“Tarikat” tartışmaları içine girmek istemiyorum ama bazı arkadaşların saçmaladıklarını görünce, konuyu bilmediklerini düşündüm ve yararlı olur düşüncesiyle, gündemden düşmesine rağmen, bu konuyu yazmaya karar verdim.

Atatürk, emperyalistlerin oyuncağı olmuş, millete ve devlete ihanet içinde olmuş, zararlı, sahte ve çakma tarikatları kapattı.

Eğer böyle olmasaydı;

Milli mücadelenin içinde olmuş, Atatürk ile omuz omuza savaşmış Şeyh Sunisi gibi insanları, nereye koyacaksınız?

İçlerini milli mücadele mühimmatları ile doldurmuş dergâhları ne yapacaksınız?

Bu devlete “dinsiz” diyenlerin, hâşâ, “cumhuriyeti iki ayyaş kurdu!” hezeyanları içinde olanların gözlerinin içine sokulan, “Atatürk’ün cumhuriyet kararını Hacıbektaş dergâhında aldığı” gerçeğini nasıl saklayacaksınız?

Atatürk her alanda ölçü sahibi, büyük bir insandı. Atatürk’ün bu konuda da ölçüsünü kimse yok sayamaz. Aynı şekilde Alevi dedeleri olan beraberliğini, görmezden gelemezsiniz. Atatürk, her alanda olduğu gibi İslam ilimleri konusuna oldukça vakıf bir insan olduğu, artık herkesin malumu…

Çocuk yaşından beri, Balkanlar’ı Müslüman yapan Bektaşi dergâhlarında zikretmesi ve yine hafız olmasını, atalarının Balkanları Müslüman eden Kızıl Hafız’lar gibi dervişler oldukları, ana baba tarafından soy ağacının peygambere çıktığını unutmamak gerekir.

Prof. Dr. Haydar Baş’ın Hoş Geldin Atatürk eseri,  milletimizden gizlenen Atatürk’ü gerçek manada gün yüzüne çıkarmış durumda. Bilir bilmez saçmalayan arkadaşlara bu eseri okumalarını tavsiye ederim. Baş Hoca, “hiç birimizin soyu Atatürk kadar temiz değil” diye boşuna mı dedi.

Atatürk’ün gerek milli mücadele döneminde gerekse milli mücadeleden sonra İslam’a bakışı ve de İslam’a hizmeti hiçbir zaman değişmemiştir. İslam’a Atatürk kadar hizmet eden, bir devlet adamı da çıkmamıştır. Kaldı ki, O’nun öncelikli görevi İslam’a hizmet de değil, ülkesini kurtarmaktı.

Tarikatlar konusunda da, bir mühendis titizliği ile çalışmış, gerekeni yapmıştır;

İngiliz uçaklarından atılan fetvaların sahiplerini, milli mücadeleden sonra asmasını, sonra onların yolunda gidenlerin bugün dahi “Atatürk hocaları astı!” iftira ve söylemlerine malzeme yapmalarını, yerinde  ve dikkatli değerlendirmek gerekir.

Atatürk’e karşı örülen sahte “din” duvarını Türkiye’de, Haydar Baş yıkmıştır. Yıkılan bu duvarı yeniden örmek isteyenler var. Ve tabi bu duvara harç taşımak isteyen, malzeme olmak isteyen ameleleri de görüyoruz.

Atatürk’e karşı örülen “din” duvarının dibi, Emperyalistlerin sahte “din” üretim merkezlerine dönüştü ve Ilımlı İslam, Siyasal İslam bu duvar diplerinde üretildi. Ilımlı İslam’ın temsilcisi Gülen, Siyasal İslam’ın merkez adresi Erbakan oldu.

“Hizmet Hareketi!” veya “Cemaat” denilen illet, sonra FETÖ oldu. Siyasal İslam, Erbakan’dan alınıp, AKP’nin doğumu sağlandı. “Cemaat” AKP’nin sırtına yapıştırıldı. Beraber olduklarında AKP’den ne isterse almıştı. “Ne istediniz de vermedik!” itirafı, aslında iki oluşumun da gerçek sahiplerine bir serzenişti.

FETÖ gerçeğini de 15 Temmuz’dan çok önce 1995’ten beri, Prof. Dr. Haydar Baş deşifre etti. Çünkü Türkiye ‘Ilımlı İslam’ın kalesi yapılmak istendi. Vatikan’ın “Dinler Arası Diyalog” Projesi, Pentagon için ülkemizde devreye sokulmuştu. Bu işe askerlerin karşı geleceği öngörülmüş olmalı ki, “kumpas”lara uğratıldılar.

“Din”  süslemeli bir işgal planına  zaten askerle, silahla karşı koyamazsınız. Zehrin, panzehrini bulmak zorundasınız! Bilge insan Haydar Baş, yalnız başına savaştı “Ilımlı İslam” içerikli bu ihanet projesiyle ve çok ağır bedeller ödedi.

Ilımlı İslam, Siyasal İslam ve hatta Radikal İslam gibi İslam olmayan bu İslam’ların Emperyalistlerin İslam’ı olduğu tartışmasız bir gerçek… Yani bunlar, İngiltere ve ABD İslam’ları!

Peki, bu İslam olmayan İslam’lara karşı nerede Türk İslam’ı?

Türk İslam’ı ile bunlara karşı duran kimdi?

Haydar Baş Türk İslam’ının son temsilcisiydi ve İslam olmayan bu İslam’lara karşı tek başına mücadele verdi. Haydar Baş’ın yetiştiği, yaşadığı ve çevresine yaşattığı İslam’dı Türk İslam’ı. Türkler İslam’ı, Ehl-i Beyt İslam’dır. Çünkü Türkler İslam’ı, Ehl-i Beyt eliyle kabul ettiler. Hacıbektaş ise Ehl-i Beyt çocuğuydu.

Hacıbektaş, Anadolu Türklerini ve de Balkanları, Ehl-i Beyt İslam ile Müslüman etti. Orta Asya Türkleri Hoca Ahmet Yesevi, Anadolu Türkleri ve Balkanlar da, talebesi Hünkâr Hacıbektaş  nefesiyle Müslüman oldular.

Eğer günümüzde tarikat olsaydı, Ahmet Yesevi, Hacıbektaş, Tapduk Emre, Yunus Emre, Ahi Evran çıkardı. Şimdi ne çıkıyor ortada, söylemeye dilim varmıyor. Gerçeği, sahtelerle suçlayamazsınız. Bunlara “tarikat” diyerek, bizleri Müslüman Türk yapan öze, hakaret etmeyelim. Dahası ihanet etmeyelim!

İşin aslına bakarsanız, gerçek tarikatları 2. Mahmut kapattı. Halidiliğ/Nakşîliği saraya soktu, ardından Türk tarikatlarının temsil ettiği Türk İslam’ının bu topraklardan kovulup, yerine İngiliz tarikatlarının yerleşmesinin temel atmış oldu.

Halidilik/Nakşîlik saraya girince, Türkler bir daha gün yüzü görmedi. “Türkleri Müslüman eden Aleviler” din dışı ilan edildiler. Marmara denizi Alevi kanıyla kızıla boyandı. Hacıbektaş Dergâhlarına, Nakşî Postnişinler atandı.

Ve bugün kılık kıyafetiyle, atanmış postnişiniyle, devrim yasalarına aykırı tarikat olmasa bile “vakıf”  adı altında taklitlerini görüyoruz ve hepsi iktidar korumasındalar. Yılbaşı kutlanır- kutlanmaz ayrı konu ama sokak sokak gezen sarıklı cübbeli tiplere hangi kanun müsaade eder, bilmiyorum

“Zebaniler tuttu sizi cehenneme götürüyor, Nakşî tarikatının Halidiye kolundanım deyin sizi bırakırlar!” diyenlere, Hint kıyafetlerini, “sünnet” kılıfıyla yutturan terlikçiler için yapılacak bir şey varsa, buna hukukçular karar vermeli.

Yoksa “din ve vicdan hürriyeti” kapsamında ve garantisinde olan, inananların zikrine, tespihine, duasına, namazına, orucuna laf atmak, AKP’yi sırtta tutmaya yarar. 28 Şubat bu ülkede askere oynanan oyundu. 28 Şubat olmasa AKP olmazdı. Bugünkü, ‘Yeni Türkiye’de olmazdı.

Türkiye, AKP’den önce mi daha dindardı, şimdi mi?

Tabi ki AKP’den önce…

AKP ile din gelmedi, din gitti. Demek ki siyasal İslam ve Ilımlı İslam, bu topraklarda dini götürmek için devreye sokuldu. Türkiye’de “cemaatler ve tarikat” adındaki yapılar, istisnasız AKP’ye oy verirler. Çünkü hepsi Halidi kökenli… Atatürk’ün kapattığı tarikatlar, işte bunlardı. Bugün var olan bu yapıların yüzde 99’u Halidi ekolden gelen nurcular ve Nakşilerden oluşuyor.

AKP’nin yaptığı “açılım”ın da Halidi açılımı olduğunu gördüğümüzde, Kürtçülüğü bu ülkeye sokanların İslamcı ve de Halidi ekolden geldiklerini anladığınızda, Türkiye’de var olanın gerçek tarikat değil, Halidilik olduğu anlaşılır. Barzani’lerin de bu ekolün içinde olduğu düşünülürse, Küçük Hüseyin Efendi’nin bağları da eklenirse, her şeyin BOP ekseninde Büyük İsrail’e  çıktığı anlaşılır.

Prof. Dr. Haydar Baş, ülkeyi Halidi cehenneminde kurtarmaya çalışan, Türk İslam’ının yaşayan canlı örneği ve de son temsilcisiydi. Atatürk, Diyanet’i, 2. Mahmut döneminde saraya sokulan Halidilik fitnesine karşı kurmuştu. Diyanet’in görevi, Türk İslam’ını yaşatmak olmalıydı.

Diyanet’in yapmadığını, Haydar Baş yaptı.

Diyanet  “Ben de Halidi’yim!” diyen Nursi’nin eserlerine sahip çıkıyor, İslam’a değil ne yazık ki… Diyanet kuruluş ayarlarına dönseydi, bugün bu tartışmaların hiç birisi, yaşanmayacaktı.

Türkiye’nin Musul ve Kerkük’ün almasına mani olan, Kubilay’ın şehit edilmesine sebep olan isyanların, İskilipli Atıf’ların, Mustafa Sabri’lerin, Sait Nursi’lerin beslendiği  Halidi anlayışla mücadelesi, devam etmek zorunda. Ama bu, Halidiler iktidar iken mümkün olmaz.

 

 

 

 

Türkiye’de tarikat yok Halidilik var!
Başa dön