Milletimiz, bu felaket karşısında bir bilek bir yürek oldu. Türk milleti gibisi gerçekten yok. Adeta bir millet küllerinden yeniden doğuyor. “Edirne’den Kars’a” tabiri artık geçerliliğini yitirdi. Çünkü Anadolu dışındaki Türkler de, Türk’ün acısında birleştiler.
“Her Türk’ün iki vatanı vardır. Biri doğduğu yer diğeri Türkiye…” sözü ete kemiğe büründü. Bu tabiri 2011 yılında köşemde ilk ben kullanmıştım, bugün topluma mal oldu. Kars’ta ineğini satıp gönderen ninemizle, Özbekistan’da kefen parasını gönderen ninemiz aynı acıyı, aynı cümlelerle telaffuz ediyor. Aynı gönülle, aynı ruhla kalpler çarpıyor.
Enkaz altından bir millet yeniden doğuyor!
İnsanımız siyasileri aştı, onların kavgalarını görmezden duymazdan geldi, onlara rağmen kenetlendi. Ülkücü genç, Türkiye komünist partisinin açtığı yardım çadırından çorba içiyor. Bunları iyi okumak lazım…
Bundan böyle hiçbir şey eskisi gibi olmayacak. Toprak altında fay kırıldı ama toprak üstünde de kırılan şeyler oldu. Mekân kırıldı ama zaman da kırıldı. Milletlerin tarihlerinde önemli dönüm noktaları vardır. 6 Şubat bizim milletimiz için de önemli bir dönüm noktası olacak.
Siyaset de değişecektir. Bir depremle gelen beton iktidarı, bir depremle gidecektir. 6’lı Masa, Erdoğan iktidarına yeniden iktidar sunmuştu çözümsüzlükleriyle, şimdi masanın ikisi de devrildi. Türk milleti kendi yarasını sardığı gibi kendi masasını da kuracaktır. Tıpkı AFAD dayatmasına direnip, AHBAP’a yönelmesi gibi. Bunu görenler eminim, yeni arayışlara girecektir. Seçimleri yapmamak gibi mesela…
Ve yine okurlarım iyi bilirler, bazıları arayıp hatırlattılar bana, son on yılda yazdıklarımı: “Eskilerinizi atmayın çok lazım olacak. Mutlaka erzak depolayın. Akrabalık bağlarını geliştirin, herkesin birbirine çok ihtiyaçları olacak. Dağları taşları ekin. Çiftçi olmayanlar dahi tarıma yönelsinler, çünkü açlık bir şekilde bizleri bulacak…”
Bunları nerden mi biliyorum?
Ben büyük bir insanı okumaya çalıştım, hayatım boyunca. Sadece eserlerini değil, sözlerini davranışlarını, streslerini, korkularını ve öngörülerini… Bugün çok iyi görüyoruz “tarım stratejiktir, silahsız savaşırsınız ama buğdaysız savaşamazsınız” sözünün ihtiva ettiği manayı.
“Türkiye’yi zifiri karanlığa gömdünüz, buradan çıkarmanız da asla mümkün değil…” sözü, çok açık. “Benim gördüklerimi sizler görseniz, vallahi hıçkıra hıçkıra ağlarsınız” demişti Bilge İnsan Prof. Dr. Haydar Baş.
Bugün hepimiz hıçkıra hıçkıra ağlıyoruz. 2o yıl boyunca yaptığı onca uyarı ve ikazların toplumda karşılık bulmaması karşısında ise ümidini yitirip “korkarım ki Allah, bu topluma rahmeti ile değil, artık adaletiyle hükmedecek!” serzenişine ise kitap yazılır.
HAARP iddiasını 4 yıl önce ilk defa Barış Cem Süvari yazmıştı. Beton iktidarını temize çıkaracağı endişesiyle, konuya değinmeyeceğim. O yazının her harfine katılıyorum.
https://www.yenimesaj.com.tr/abdden-turkiyeye-haarp-saldirilari-H1318584.htm
Ülkeyi deprem öncesi açlığa mahkûm edenler, devletin kurumlarını kaldıranlar, rejimi değiştirenler kısacası bu noktaya getirenler, bu işlerin üstesinden gelemezler.
Asker ve polis sahada artık… Güvenliği sağlıyorlar. Tırnakları taşa değmesin. Suriyeli yağmacılar, devletin şefkat yüzü yanında, sert yüzüyle de bu deprem sayesinde tanışmış oldular. EMASYA Protokolü’nün iptali eli kolu bağlanan devletin güvenlik güçleri de sokulduğu kumpastan çıkacaktır.
Devlet fabrika ayarlarına dönecek, millet nasıl yeniden doğuyorsa, devlet de olması gereken ayarlara dönecek. Askeri okullar yeniden açılacak, askeri hastaneler yeniden kurulacak ve depremlere müdahale edecek, istihkâm tugayları da yeniden kurulacak.
Millet ağır bedel ödedi ama bu yanlış tercihlerinde ısrar etmelerinden ötürü. Enkaz altında kurtulmayı bekledi, kimse gelmedi (ilk 2 gün için söylüyorum) çünkü gelebilecek kimseyi kendi oylarıyla bırakmadı. Yetki verdikleri, milletin koruma zırhını deldi. Kendi ordusuna “kumpas” kurdu. Yetki verdikleri, rant ve beton siyaseti güttüler, bu siyaset sevdiklerini aldı.
Malatya’nın güzelim bahçeleri yok edildi 20 yılda, üzerine ev diye betondan süslü mezarlar yapıldı. Halk da zengin olduğunu sandı beton yıkıldı altında kaldı. Zengin iken bir gecede fakir oldular. Çünkü gördükleri seraptı. Yeniden tek katlı bahçeli evleri kalan yakınlarına sığındılar. Her birinin on dairesi varken, şimdi on aile bahçe içindeki bir barakaya doluştular.
Kısacası 6 Şubat sonrası her şey değişecek; Alışkanlıklar, inanışlar, düşünceler, siyaset, ahlak, her şey değişecek. Depremin Allah’tan olan tarafı fay hatlarının varlığı ama yıkılması ve altında kalınması, insanların tercihleri, ahlakları, alışkanlıkları sebebiyledir.
Ölmüş kızın elinde tutan baba fotoğrafı ders kitaplarına girecek. İmar müdürlüklerine asılacak, heykel olarak belediye bahçelerine, şehir girişlerine dikilecek.
Artık kimse Allah’ı suçlamayacak veya depremi Allah’a bağlayamayacak!
Allah, bu tabiatı bu doğayı yaratmış kanunlar koymuş. Sen bunlara uymuyorsun. Tek katlı evler yıkılmazken, çok katlı evler yıkıldı. Demek ki, çözüm belli. Ayrıca, suçlu günah keçisi hep müteahhit mi?
“Yapı denetim” denilen belediye ve hükümet yandaşı kuruluşlar, izin vermeden bir çivi bile çakmayan müteahhit, tek sorumlu günah keçisi ilan edilirse, “Suriyeli yağmacı” zannedilip, linç edilen saf vatandaş gibi dayak yer ama gerçek failler görülmez. Yüz bina yapmış adam, biri yıkılmış diye araştırıyorsun, kiracı olan market sahibi, kolonu kesmiş. Enkazın tozları veya yıkıntının dumanı içinde hakikat, örtülmesin. Enkaz altında can arama hassasiyetiyle, hak ve adalet aransın.
Türkiye’nin durumu, kısa vadede düzelmez. Deprem bilimcilerin “beklemediğimiz” dedikleri olaylar, Türkiye’nin başka tehditlerle de boğuştuğu gelişmelerin arifesinde olduğunu gösteriyor. Maraş depremi ile Türkiye’nin ayakları kırıldıysa, İstanbul depremi ile kafası dağılır, Allah korusun.
Devletin ve milletin bölünmez bütünlüğü, milletin destansı kenetlenmesi, her şeyin üzerindedir. Sadece deprem, iklim şartlarıyla değil, her alanda savaşlar bizi bekliyor. Herkes her şeye hazır olsun. İşgale bile!..
