Büyük depremden sonra, yaşanan tartışmalar hakkında yorum yapma fırsatımız olmadı. Çünkü insanların enkaz altından sağ çıkarılmaları, her şeyden önemliydi. Zaten tartışmalar da, bu konuda yoğunlaştı.
Vatandaş acı içinde “devlet nerede?” diye bağırıyor, çünkü yakınları enkaz altında çıkarılmayı bekliyorlar. Eliyle tırnağıyla eşeleyerek, zamanla yarışarak, kendi imkânlarıyla çıkarmaya çalıştılar. “Nerede hükümet?” diyeceğine, “nerede devlet?” diye bağırdı.
Hükümet ile devlet arasındaki farkı, iktidarın vekilleri, hatta bakanları bilmezler ki, vatandaş bilsin.
Çok basit anlatalım:
Bir dükkânın sahibi devlet, kiracısı ise hükümettir. Kiracı dükkâna zarar verirse, “tadilat” kılıfıyla kolon kiriş kesmeye başlarsa, dükkân sahibi gelir, kiracıya ne yaptığını sorar. Kiracı, dükkân sahibinden korkar normalde. Ama bizimkisi, korkmuyor, neden? Çünkü dükkân sahibi kendini öyle gizledi ki, kiracı dükkan kendine kaldı sanıyor!
Dükkân sahibi kiracıya ölü taklidi yapıp, kiracıyı deniyor olabilir. Sanki hiç yaşamıyor, öyle değil mi? Bazen şartlar, bunu gerektirir. “Tadilat” adı altında bu arada kiracı o kadar değişiklikler yaptı ki, değiştirmediği “4 madde” kaldı. İşte o “4 madde” binayı ayakta tutan, kolon ve kirişlerdir.
Kolon ve kirişler kesildiği an dükkân çöker!
Neyse!
Deprem sebebiyle şehirler çöktü ama devlet çökmedi. 99 depreminde ordu depremden 2 saat sonra, 34 bin askerle enkaza müdahale etmişti. Birkaç saat içinde çadırlar kurulmuş, asker sıcak yemek dağıtmaya başlamıştı. Çok eski bir zaman değil, her şeyi gayet iyi hatırlıyoruz. İnanmayın siz o Hulki’ye!
O zamanlar TSK, “operasyonlar” yememiş, başına “Balyoz” darbeleri almamıştı. “Kumpas”lara uğramamıştı henüz. “Demokratik krallık” gelmemiş, insanları kurtarmak için, bir insanın iki dudağı arasında izin, beklenmemiş. EMASYA Protokolü diye bilinen sistem harekete geçmiş, herkes görevi başında olmuştu.
Adıyaman’da enkaz altında kurtarılmayı beklerken, soğukta dondular insanlar. Maraş ve Malatya da farklı değildi. Ben o yörenin çocuğuyum, anlık haber aldım. “Bizi kurtarın!” diye bağıra bağıra ölen, nice insanlar oldu.
Sosyal medyada paylaşılan özet şuydu:
Ses varken ekip yoktu.
Ekip varken ekipman yoktu.
Ekipman geldiğinde ses gelmiyordu.
4. Gün
Asker Saray’dan izin gelmediği için dışarı çıkamadı. Çünkü çıktığı an “darbeci” ilan edilirdi. Artık ordu, 99’ların ordusu değil, “Türkiye de eski Türkiye değil!”. AKP gelmezden evvel ki yetkilere sahip değil. Vatandaşını enkaz altında kurtarma yetkisine bile sahip değil.
Demek ki, devlet neredeymiş?
Malatya, Maraş, Adıyaman, Antep, Hatay illerimizin yüzde 70 oranında verdikleri oy desteği ile kışlaya hapsedilmiş. Dün askerler “kumpas” sonucu zindanlara atılırken bu halk, olanları seyretmişti. Bugün de, o halkın enkaz altında ölümünü, askerler seyretti. İçleri kan ağlayarak hem de…Aslında, dün askerler bedel ödedi, bugün halk bedel ödedi. Öyleyse, bedel ödeten kim?
Askeri dinle kavga ediyor gibi göstererek, vatandaşla karşı karşıya getiren de, sonra askere “dinsiz” diyen de, “dinsizin hakkında imansız gelir” dercesine, dinci iktidara dövdüren de, aynı güç. Askerin başına gelenler pişmiş tavuğun başına gelmedi.
Sonuçta olan sana oldu. Katar’a giden asker, iki adım ötede seni kurtarmaya gelemedi. Sana çadır açamadı, sana hastane açamadı. Bunda askerin değil, senin vebalin var ve bu vebalin bedelini, enkaz altında donarak ödedin. Aklını bundan sonra kullanmazsan aynı şeyi, İstanbul depreminde de yaşarsın!
Lütfen anla artık;
Seni kurtarmaya gelecek askerin elini, kolunu, senin oylar bağladı.
Senin oylar, 128 milyar doları iç etti.
Senin oylar, Kızılay’ın paralarını Ensar’a akıttı.
Senin oylar, AFAD’ı levhadan ibaret, içi boş yaptı.
Senin oylar, enkaz altındayken seni Suriyelilere soydurdu.
Senin oylar, ölüleri kefensiz gömdürdü.
Senin oylar, ülkeyi açlığa ve yoksulluğa mahkum etti.
Senin oylar, ülkeyi enkaza çevirdi.
Senin oylar, kurucu iradeye “ayyaş” dedi.
Kurtulmak istiyor musun?
Atatürk’ten özür dileyeceksin. Atatürk’ün kurduğu cumhuriyeti, geri getireceksin. Kuruluş ayarlarına döneceksin. İmam camide görev yapacak, asker kışlada. Askerde imamlık, imamda askerlik bekleme densizliğini bırakacaksın. Herkes işini yapacak. Hırsızlar, namussuzlar, şerefsizler hesap verecek!
Kurtuluş, Atatürk’tedir.
Kurtuluş, kuruluştadır.
Aksi halde, kiracı kolon ve kirişleri de kesecek, dükkan yıkılacak. Evin yıkıldı bu haldesin, dükkanın/devletin yıkılınca, akıbetin ne olur, düşündün mü? İşte bence devlet iradesi, senin bütün bunları görmeni bekliyor ama sen görmüyorsun. Görene kadar, fatura ödemeye devam edeceksin!
