Yolum Çanakkale’ye düştü, şehitliğe gittim. “Anlatılmaz yaşanır” denir ya, işte öyle bir duygu sardı bizi. Etrafta insanlar olmazsa, bağıra bağıra ağlayacağım. Adeta yaralıların kanları hala akıyor, hücum sesleri yeri göğü inletiyor!
Yarbay Mustafa Kemal, at üstünde size bakıyor sanıyorsunuz. Hala sağlam vaziyette duran hendeklerde, “su” diyenleri duyar gibisiniz. Akif’in “kimi Hindu, kimi yamyam kimi bilmem ne bela” dediği, sırtlanlar sürüsünün kaçışları geliyor gözlerinizin önüne.
O tepelerde esen sadece rüzgâr değil, aziz ruhlar da esiyor. İçinizi kaplıyor, ruhunuzu sarıyor, bedeniniz heykel kesiliyor biranda. Çiçekler özünde birer Mehmet saklıyor. Ağaçlar arkasında bir yiğit saklıyor. Çağırsanız çıkacak ortaya… Sıra sıra dizilmiş mezar taşları, üzerine yazılmış isim ve memleketleri okuyunca, pencereler açılıyor, hayatlarından kesitler görüyorsunuz. Sanki ağlayan analarını, babalarını bile duyuyorsunuz.
Delirdim mi diyorsunuz ama aslında, akıllanıyorsunuz;
Çanakkale’den giremeyen düşmanın, bugün nerelerden girdiklerini görüyorsunuz. Düşman girseydi Çanakkale’den aziz vatanın bütün kaleleri zapt edilmiş, bütün tersanelerine girilmiş, bütün orduları dağıtılmış olacaktı. Düşman girseydi, kiliseler açacak, topraklar satılacaktı. Kaynakların sana ait olmayacaktı.
Düşman istediğini ekip, istediğini biçecekti. Senin köylün, çiftçin, sadece ırgat olacaktı. Seni bir dilim ekmeğe muhtaç edecekti. Ne can güvenliğin olacaktı, ne mal, ne de namus güvenliğin… Türk kadınları sokaklarda gezemez olacaktı. Fuhuş hayatın bir parçası haline gelecekti.
İstanbul’da yaşayamaz, sadece Anadolu’ya sıkışacaktın. Belki de köylere göç etmek zorunda kalacaktın. Düşman girseydi, subay yetiştiren harp okulların ve askeri hastanelerin bile kapatılacaktı. Komutanlar zindana doluşturulurdu. Çünkü düşman girince, önce bu işleri bitirir.
Düşman girseydi, tarımda istediğini ekip biçemeyecektin, üretime sınır gelecekti. Petrol ve maden yasalarını onlar çıkaracak ve işleteceklerdi. Kaynaklar, küresel şirketlerin elinde olacaktı. Senin vatandaşların, sadece taş taşıyacaklardı, o madenlerde.
Düşman Çanakkale’den girseydi sınır güvenliğin olmazdı. İpini koparan gelirdi mesela. Gelemezsiniz, giremezsiniz yok, herkes gelirdi. Amaç Türkleri azınlığa düşürmek… Gelen herkes vatandaş yapılırdı. Türkler azınlığa düşer, fakir kalırsa, köylere çekilirse, İstanbul’a pasaportla girerse, emperyalizm daha güvende olur.
Ve bütün bunları, şehitlerin huzurunda düşününce, sessiz ağlamak kesmiyor sizi. Bağıra bağıra ağlamak geliyor içinizden… İşte ben de; bağıra bağıra ama sessiz ağladım! “Kalkın Çanakkale geçildi!” diyeceğim ama zaten ayakta olan onlar.
Yatmıyor, hala savaşıyorlar. Hala top gülle düşüyordu üstlerine. Yüz başı Hüseyin Avni, yaralı halde talimat veriyor. Toprak üzerinde gezen biz ölüleriz, altta yatan onlar diriler oluyor.
Anzaklar için haç dikenleri, şehit kanıyla hala ıslak olan, o toprak çarpsın! Yaptığınızı ancak Pensilvanya hocası takdir eder. Ancak Anzaklar a “şehit” diyen Nursi, sizlerle gurur duyar!
Gelibolu eteklerine çakılan haçlara “oy” olarak dahi olsa katkı sunanlar, iflah olmasınlar. Düşmana Çanakkale’de geçit verilmedi ama çok sonraları düşman davet edildi. Atatürk’ün şahadetinden hemen sonra başladı, anca geldiler.
NATO’yla geldiler.
AB ile geldiler.
Uyum Yasalarıyla geldiler.
İkizi Yasalarıyla geldiler.
BOP ile geldiler ve gelmeye devam ediyorlar. “Geldikleri gibi giderler” diyecek ne mecalim kaldı ne de umudum. Çünkü her şey “bayrak inmez, ezan dinmez” denilerek yapıldı. Bayrak inmeden de, ezan dinmeden de, Çanakkale geçiliyormuş!
Çamlıca tepesinde en büyük bayrak dalgalanıyor, en gür ezan okunuyor. Ama İngiliz gemileri Sarayburnu’nda…
Bize de şehitlikte sadece ağlamak kalıyor. Şehitlerin efendisi İmam Hüseyin’in şahadet gününde… Çanakkale şehitliği, geleni ağlatıyordu. Bizzat, yaşadım!
Şehitlerle beraber düşmanı beklemek geldi içimden ama düşman o yolu bırakalı çok olmuş. Farklı yollardan geliyor artık. Din ve milliyetçilik süslemeli siyasetle geliyor, sermaye ile geliyor, gıda ile geliyor. Hatta korona-aşı tezgâhı ile bile geliyor.
Yapay depremle, Hatay’dan bile girmiş olabilirler. Dünün Hinduları Suriyeliler, zaten gelmişlerdi.
Sen hala, Baba-Oğul-Kutsal Ruh üçlemesi diye bakarsın, karşına NATO-IMF-DSÖ olarak çıkar!
Çanakkale geçileli çok oldu!
İnanmayan şehitliğe gitsin, şehitler anlatıyor her şeyi…
