"Atatürk'ü zehirleyerek şehit ettiler" başlıklı yazımdan sonra, sosyal medya üzerinde bazı yorumcular beni "İnönü" düşmanlığı yapmakla suçladılar. Oysa yazımın daha başında ifade ettim, "bir İnönü tartışması başlatma niyetim yok" diye.
"İnönü'nün her insan gibi yanlışları, eksikleri vardır ama değil mi ki, Atatürk'ün silah arkadaşıydı, sessiz kalıp, terbiyeli takınmak gerekir" diye belirtmiştim. Yine aynı kanaatteyim.
Atatürk'ün vasiyetini dinleyerek, Türkiye'yi 2. Dünya savaşına sokmamayı başarması dahi, İsmet Paşa'ya saygı duymak için yeter, artar bile.
İnönü'nün, Atatürk gibi bir insanın cenazesine katılmadığını söylemek, neden "İnönü düşmanlığı" olsun. "Atatürk" dediğimizde karşımıza "din" ile çıkanlara veya "din" dediğimizde karşımıza "Atatürk" ile çıkanları görmüştük, "Atatürk dediğimizde "İnönü" diye çıkanları ilk defa görüyoruz.
Olsun ama bekleriz!
Bu arkadaşlar İnönücü mü, Atatürkçü mü anlarız o zaman.
Atatürk üzerinden İnönü'yü mü koruyorlar, yoksa İnönü üzerinden Atatürk'ü mü, görürüz o vakit. Atatürk'ü korumada, İnönü'ye ihtiyaç yok. Atatürk'ün zaten, korunmaya ihtiyacı yok.
Atatürk'e "kinin" vererek zehirleyen o günkü düşmanların yerini bugün, nesillere Atatürk konusunda "kin" vererek zehirleyen düşmanlar almış. Atatürk açısından değişen bir şey yok.
"Atatürk içkiden öldü!" iftirasına karşı, ne önlem alındı mesela. Atatürk'ten sonra gelen bütün hükümetlere sormak lazım, Cumhuriyetin kurucusu, bu ülkenin kurtarıcısı hakkında, bu gibi iftiralar atılırken, neden sessiz kalındı.
"İçkiden ölen Atatürk!" nasıl oluyor da, iki kesimi birden memnun ediyor. Bu hangi projenin sonucuydu? Cumhuriyet ile saltanatı çatıştırıp, halkı bu çatışmanın arkasına dizenler, cephede yenemedikleri bir lideri ve halkı, kendi içinden yeneceklerini hesapladılar.
Atatürk'ün "ayyaş" olarak gösterilmesine, kim nasıl müsaade etti. Hiç mi içleri sızlamadı? "İçkiye bağlı siroz" raporu düzenleyenler, hangi karanlık ellerdi?
Bu rapora göz yumanlar, Atatürk'ün değil arkadaşı evladı bile olsa, ne yazar! Atatürk'ün alkole bağlı bir siroza yakalanmadığı kesin iken, bugün dahi bu konuların üstünün halen kapatılması, normal bir şey değil.
Mehmet Akif de sirozdan öldü. Peki, neden aynı iddia "Akif" için yapılmadı. "Kaç canım varsa Mustafa Kemal'e feda olsun" diyen Akif "dindar" ama dindar Akif'in kendini feda ettiği Mustafa Kemal "dinsiz!
Bu olacak şey mi?
Atatürk'e "sıtma" kılıfı ile içirilen "kinin" kadar, bu millete içirilen kinin ve nefretin de, hedefini görmek lazım.
"Atatürk siroza alkol nedeniyle yakalanmadı" diyen önemli bir bilim insanı da, Prof.Dr. Gülendame Saygı hocadır. Parazitoloji ve mikrobiyoloji alanında makaleler, kitaplar yazmış bir isim. "Atatürk'ün sirozunun teşhis ve tedavisinde dehşet verici ihmaller olduğunu" söylüyor. Uğur Dündar beyefendi, bunu köşesinde yazmıştı.
Mesela karaciğerinde hastalık belirtileri ortaya çıktığında Atatürk'ü tedavi eden hekimlerin yaklaşık 6 ay süreyle karın bölgesini elle muayene ederek, karaciğerde büyüme olup olmadığını kontrol etmediklerini söylüyor, Saygı hoca.
Bunun "Atatürk'ten çekinme" olarak izah edilemeyeceğini hatırlatıyor. Alman doktorların "Atatürk'ün alkol sirozu olamayacağı" tespitinin altını çiziyor.
Şimdi bir düşünün lütfen;
Atatürk'ün izni alınmadan getirilen yabancı doktorların, yanlış teşhis ve tedavi uygulamaları, sadece bir ihmal ile açıklanabilir mi? Her hekim, vücuda yüksek miktarda kinin verildiğinde karaciğeri tahrip edeceğini biliyorsa, bunlar hekimden başka bir şey değil mi?
Hekim önlüğü giymiş kiralık katiller olamaz mı?
Siroz hastasının nemli ve rutubetli ortamlarda bulunmaması gerektiğini, bu sayın hekimler nasıl bilmezler. Savarona'da Atatürk zorla tutulmuş olabilir mi?
"Orada bakımsız, kimsesiz ve yapayalnız bırakıldığı" iddiaları, doğru mu? O zaman "Beni Türk hekimlerine emanet edin" sözü, "beni kurtarın!" çığlığı değilse, nedir?
Rahmetli Mahir Kaynak'ın "bir olayın failini bulmak için, sonuçların kimlere yaradığına bakacaksınız" meşhur tespiti ile Atatürk'ün ölümünün, nasıl bir dünya doğurduğunu görelim.
Atatürk 20 yıl daha yaşasaydı;
Türkiye, emperyalizmin kucağına itilir miydi?
İnönü'yü kimse hatırlar mıydı?
ABD ile Fulbright anlaşması imzalanır mıydı?
"Menderes" diye biri, acaba var olur muydu?
Türkiye NATO'ya girer miydi?
ABD'nin "süt tozu" ile gözler bu kadar, "kör" olur muydu?
Atatürk'ün başlattığı milli tarım, milli sanayi ve milli ekonomi ile bugün nasıl bir Türkiye olurdu? 1938'de Belçika'ya uçak satan bir Türkiye, bugün dünyanın süper gücü olabilirdi.
Bugün çok daha farklı bir Ortadoğu olmaz mıydı? Atatürk'ün Ortadoğu projesi yerini, bugün ABD'nin Büyük Ortadoğu Projesi almazdı.
Atatürk'ün 1937 yılında TBMM'de yaptığı bir konuşma, 1937 yılında Bombay Chronicle gazetesinde şöyle yer alıyordu.
" Arapların arasında mevcut olan karışıklığı ve hoşnutsuzluğu kimse bizim kadar bilemez. Biz, vakıa birkaç sene Araplardan uzak kaldık, fakat şimdi kendimize kâfi derecede güvenip ve kudretimizi bildiğimiz için İslâmiyet'in mukaddes yerlerinin Musevilerin ve Hıristiyanların nüfuzu altına girmesine mâni olacağız. Binaenaleyh şunu söylemek istiyoruz ki, buraların Avrupa emperyalizminin oyun sahası olmasına müsaade etmeyeceğiz!"
Atatürk'e "deccal" veya "dinsiz" diyenlerin, "içkiden öldü" iftirasını yayanların, kimlere askerlik yaptıklarını acaba anlayabildik mi?
Şunu rahatlıkla söyleyebiliriz: Atatürk yaşasaydı İsrail doğmazdı!
Atatürk yaşasaydı İsrail doğmazdı!