Bir Halidi baron daha öldü!

 

İnsanın bazen ağzı ve zihni dolu olur, konuşamaz veya yazamaz ya… Aynen öyleyim an itibariyle. Konuşamaz veya yazamaz olmam, değer mi, diye düşündüğümden. Yoksa çekindiğim veya korktuğum bir şey yok. Zaten Allah’a şükür, ben korku duvarlarımı çoktan yıktım.

Kim için yazayım, ne için konuşayım!

Üstat, “irşat ve ikaz her zaman yapılmaz!” demişti bir gün. Şimdi anlıyorum bu güzel sözlerin manasını. Zaten “irşat” bizim işimiz değil, bizi ilgilendiren “ikaz” kısmı. Bunu da “kınayıcıların kınamalarından korkmadan”, bedelini hesap etmeden, yaptık, yapıyoruz. Her zaman yapılmaz kısmını da  yaşıyoruz artık!

Değer mi sorusundan sonra, istemeyerek de olsa, konuya Menzil’inden dâhil olacak olursak eğer, yaşananlar trajikomikten de öte!

Allah’ın tek Hak dini olan İslam,  Halidi baronların elinden mahvolmaya devam ediyor. Her kul, kendisi yaptıkları hata ve yanlış için “tövbe” yetkisine sahiptir. Ben şahsen 18 yaşımdan bu yana alışkanlık halinde getirdiğim her gün yüz defa “Estağfurullah-Elhamdülillah” demeye devam ediyorum.  Bunun için de kimsenin yetki vermesine ihtiyaç duymadım, duymam…

Zaten kulun her gün tövbe etmesini Allah ister ve her kul kendisi, buna yetkilidir. Peygamberimiz “ben her gün yüz defa tövbe ederim” buyurur. Peygamberin izinde olmayı Kur’an, “ Peygamberin yaptıklarını yapmak, sakındıklarından sakınmak” olarak beyan buyurur.

Tövbe için Menzil’e gitmek, Menzil’den tövbe almak, Halidi baronluktan başka bir şey değil. İsterse 10 milyon kalabalık olsun cenazesinde, bunlar ölçü değil. Peygamberin cenazesinde 17 kişi oldu, ne yani “Menzil”  dediğin daha mı büyük hâşâ!

“Menzil” dediğin iman ile göçtüyse, şükretsin vallahi!

“Muhammet, kendinden sonra istedi ki yerine amcası oğlu Ali geçsin ama olmadı yerine Ebubekir geçti…” küfür sözünün sahibi öldü, şimdi nasıl hesap verecek!

Bu sözde; Allah’a, resulüne ve Ehl-i Beyti’ne hakaret ve iftira var. Ve bu sözlerin sahibi asla İslam inanç ve akaidine sahip değil belli ki.  “Peygamber heva ve hevesinden konuşmaz” diye, AYET VAR. Yani Allah peygamberimiz için o “tertemizdir” diyor.

Sadece Peygamberimiz değil, Ehl-i Beyt için de “tertemiz” diyor. Hz. Fatıma, Hz. Ali, Hasan Ve Hüseyin efendilerimiz de “tertemizdir” diyor.  “Ey Ehli Beyt, Allah sizleri tertemiz yapmak ister” ayetine karşı konuşan, bırak şey olmayı Müslüman olamaz. Tertemiz olanı sevmek, temizlenmemiz için farz kılındı Allah tarafından.

Söz konusu cenahın peygamber gibi gördüğü Rabbani, Hz. Fatıma için “fedek arazisi konusunda kadınlığına yenildi!” mealindeki sözün sahibi değil mi? Allah’ın “tertemiz” dediğine “hayır değil!” diyor.

İmam Ali ile sorunu olanların boyunlarına taktıkları çakma “seyyidlik” kolyesi de ateşten bir life dönüşecektir.

” Seyyid” ne demek?

Peygamberin kızı Fatıma’nın soyundan gelenlere, dolayısıyla peygamberin soyundan olanlara deniyor. Peygamber soyu kızı Fatıma’dan dolayısıyla ki, Ali’den gelecek ama Ali’nin imametine, velayetine, hilafetine karşı olacaksınız!

“Halidilik” her tarafında “sunilik” akan, İslam dışı bir sarmaşık gibi ülkemizin doğusunu da batısını etkisi altına almıştır. Atatürk, Osmanlı’nın bu “saray” tarikatına karşı, Diyanet’i kurmuştur.

“İslam’a Atatürk’ten daha fazla hizmet eden, bir devlet adamı çıkmamıştır”, Haydar Baş tespitini de, bu yazının ortasına çakalım. Sizlere bir kardeş tavsiyesinde bulunmak istiyorum:  İslam ile problemli insanların ‘din’ yorumlarını ve Cumhuriyet ile sorunu olanların da Atatürk yorumlarını dinlemeyen, okumayın!

Adam dinle problemli bu Halidi ekolün icraatlarıyla, dine vuruyor. Halidi ekol dediysem, öyle az buz değil, hemen hemen Türkiye’deki “tarikat/cemaat” yapılanmalarının yüzde 99,5 unu oluşturuyor. Nursi ve dolayısıyla “nurcular” dedikleri de, bu ekolden gelir. Çünkü Nursi, “Halidi Bağdadi’nin yolundayım…” diyerek,  tacının tahtının da kendisinde olduğunu iddia etmiştir.

İktidarın arka bahçelerini saymaya gerek yok. Seçim öncesi, peş peşe destek açıklamalarını hatırlayın. Ve büyük bir oyuna geliniyor bunlara “tarikat” diyerek. Çünkü “tarikat” dediğin zaman, Anadolu’yu ve balkanları Müslüman yapan Hacıbektaş’ı ve  Yunus’u, Taptuk’u, bir çırpıda silip atıyorsun.

Arap/İngiliz mezhebi Vehhabilik ne ise “Türk tarikatı” yapılmak istenen Halidi-Nakşîlik de odur. “Şeyh” bilinenler bile alet oldukları oyunu göremeyecek kadar, kör ve zır cahildirler. AB’ye girmenin ne kadar “sevap” olduğunu dergilerinde yazmıştı, 2003’te bu muhterem!

Osmanlı’nın kuruluşu Bektaşi ile yıkılışı da Halidi-Nakşîlik ile olmuştur.

Halidi harita içinde İhlâs’ından, Gümüşhanevi’sinden, Barzanisi’ne kadar bir yelpazeden söz edecek olursak eğer, dini tehdidin, milli tehdide nasıl dönüştüğünü görürüz.

Bektaşi dergâhına giden “Türküm” diyerek çıkarken, çakma Nakşî-Halidi dergâhına Türk  olarak  giden “Türküm” demeyi bırakıyor. Ve “Türkçü” bilinen bazı zevatın “Nakşî” ilgilerini, ‘Asurî Şeyhleri’ne olan yakınlığını da not etmek lazım.

“Türkçülük ve İslamcılık” Halidi ekolün  tekelinde yürüyor.

Mevcut iktidar mesela, Halidi iktidarına örnek gösterilebilir.

FETÖ okullarından sonra, Nakşîlik şuan da Türk dünyasını ifsat etmeye devam ediyorlar.

Haydar Baş’ın ortaya koyduğu dini ve milli düşünceler, bunların tek panzehiriydi. Başındaki “kuvva” kalpağını bile göremeyecek kadar kör ve dinle problemli kişiliklerin, Halidi zevat ile aynı kareye  fotosunu koyup, tarikat “etiketi” basanlar, cahil değillerse hainler!

Onlar, Mustafa Kemal’e destek için Libya’dan gelen Şeyh Sunusi ile hain kuvva düşmanı İskilipli farkını bilerek atlayan “mason” kişiliklerdir. Bu ülke iki tür yobazlık kıskacında, her dönem inim inim inlemiştir. Biri “din” yobazı, diğeri “cumhuriyet” yobazı.

Bu iki yobaz türünden uzaklaşıp, dinle problemi olmayan cumhuriyetçilerle, cumhuriyet ve Atatürk ile problemi olmayan gerçek dindarların bir araya gelmeleriyle, olması gereken dini ve milli bütünlük elde edilecektir. Atatürk bunu başardı, sorunlar Atatürk’ten sonra büyük uğraşlarla üretildi, türetildi.

Prof. Dr. Haydar Baş’ın ömrü, oynayan o taşları yerine koymaya çalışmakla geçti. Fabrika ayarlarına fikri dönüşü başlattı ama fiili dönüş iktidar olmadan mümkün değildi. İktidar yapmayanlar utansın.

Allah ile, Kur’an ile Peygamber ve Ehl-i Beyt’i ile sorunlu,  Ermeni Gücdüvani’nin icat ettiği Gazan Han’ı Halil Ata idaresinde  baş cellat olarak 6 yıl görev yapan,  Bahaattin Nakşibent’in yürüdüğü yol, Halidi Bağdadi ile Büyük İsrail’e giden otobana dönüştürülmüş ve  ülkemin tam ortasından geçiriliyor.

BOP’a bir de bu gözden bakılsın isterim! Belki o zaman Haydar Baş’ın “vatan” haykırışlarının, “Atatürk” çağrılarının manasını kavramış oluruz.

Son cümle olarak bir soru soralım: Geçenlerde Türkiye’ye gelen Paşinyan “İsmail Ağa” olarak adlandırılan bir “cemaat”in lideri ile ne görüştüler?

Ermeni başbakan ile bir “cemaat” in ortak ne yanı olabilir. Gücdüvani bağı olabilir mi?!

 

 

Bir Halidi baron daha öldü!
Başa dön