Bir aydır Berlin’deydim yeni döndüm. Ramazanın neredeyse yarısı orada geçti. Ramazan olduğunu ancak evinizde iftar beklerken fark ediyorsunuz. Normal, neticede ecnebi memleketindesiniz kendi inancınızı ancak gönül dünyanızda yaşarsınız.
En çok hasret kaldığınız şey, ezan sesi. Kulağınız ezanda olduğu için arada ezan okunduğunu sandığınız da oluyor. Oysaki böyle bir şey söz konusu değil. Ezanı ancak gurbette bir mescit içinde duyabilirsiniz. Tabi mescit dedimse, yerin altında bir yerdedir. Avrupa’da hürriyet tabi yerin altında ezan okursan!
Yazıklar olsun bizlere ki, o kadar kaynaklara sahip olacağız ama insanımıza bakamadığımız için, yaban ellerde ezansız çocuklar büyütecekler. Bu sebeple gurbetçi kardeşlerimiz çocuklarının torunlarının ezan duymalarını sağlamalılar. Akla gelen en pratik çözüm evlerin duvarlarında vakit girdiğinde beş vakit ezan okuyan saatler olmalı. Ayrıca ne olursa olsun mutlaka devam ettikleri bir mescit veya cami olmalı.
Avrupa’daki mescit ve camilere gördüğüm kadarıyla Dinler Arası Diyalog virüsü sızmış. Papazların mescitlere getirildiğini duymuştum. Mesela evime yakın Pakistanlılara ait mescitte birkaç kez Cuma kıldım hutbe veren bıyıksız sakalsız adam imamdan çok, Papaz’a benziyordu.
“Radikalizmi” gösterip, ‘Ilımlılaşmaya” razı edilen Müslümanlara “üç Büyük Din” veya “İlahi Dinler” söylemleri zorla benimsetiliyor. Özellikle sosyal medya üzerinde korkunç bir “Diyalog” söylemi sürdürülüyor.
Neydi Diyalog: Dinlerin alış verişi!
İslam inancına göre dinler yok, din var. O da İslam… Çünkü bu konuda ayet var ve tartışmaya kapalı. Nasıl ki Anayasamızın ilk 4 maddesi var, tartışmaya kapalı. Dinimiz İslam’ın da tartışmaya kapalı alanları var.
Anayasanın ilk dört maddesini tartışmaya açarsanız, milli bütünlük gider. Dinin de tartışmaya kapalı “Allah katında din İslam’dır” maddesini tartışmaya açarsanız, dini bütünlük gider. Çağın Bilgesi Prof. Dr. Haydar Baş’ın tarihi tespitiyle ifade edecek olursak eğer; “dini bütünlüğümüz milli bütünlüğümüzdür, milli bütünlüğümüz dini bütünlüğümüzdür”
Ne yazık ki mevcut iktidar hem dini bütünlüğümüzü hem de milli bütünlüğümüzü bozan çok girişimlerde bulundu geçtiğimiz 20 yıl içerisinde. Bir zamanlar “hizmet hareketi” dedikleri sonra FETÖ olarak adlandırdıkları yapı dini bütünlüğümüze ağır darbeler indirdi, yüklendiği Ilımlı İslam misyonuyla. Tabi ki iktidarın kanatları altında…
Dini bütünlüğümüzde “Hıristiyan da cennete gider!” söylemi ile delikler açılırken, milli bütünlüğümüzde ise “Türkiyelilik” söylemi ile delikler açılmak istendi.
Son 20 yılda insanımız büyük bir manevi boşluk içerisine düştü. Kendi kimliğine ve inancına karşı yabancılaşmadı sadece, aynı zamanda düşman oldu kendi değerlerine. Müslüman evlatları bugün namaz düşmanı, oruç düşmanı, olmaya başladılar.
AKP’den önce gençlerimiz hem andımızı okuyorlardı hem de Fatiha okuyorlardı. Şimdi hem andımızı okumuyorlar hem de Fatiha okumuyorlar. Gusül almayı ve şahadet getirmeyi bilmiyorlar. Atatürk’ü de tanımıyorlar, Peygamberimizi de. Yani ne milli liderimizi biliyorlar ne de dini önderimizi tanıyorlar. Öküzler için uyarı yapayım, Atatürk ile Peygamberi aynı kefeye koymadım!
AKP’den önce ramazan aylarında teravihler için camiler dolup taşardı. Şimdi her camide bir saf bile olmuyor. Peki, ne oldu bu milletin Müslümanlığına? Ilımlı İslam ve Siyasal İslam geldi, ülkede din adına ne varsa alıp götürdü. AKP’ye rağmen dinimiz İslam’a sarılalım.
İslamcı aktörlerin ekseriyetinin azınlık kökenli olduklarının altını çizerek diyorum ki, vatanımız gibi, dinimizde tehlikede. Gençliğimiz ve geleceğimiz tehlikede. Din duygusu giderse şehitlik inancı gider. Şehitlik inancı giderse vatan için ölecek insan bulmazsınız. Vatan için ölecek insan bulamadığınızda, vatansız kalırsınız.
Dini siyasetin veya siyasetçinin elinden almazsak, dinsiz kalacağız!
