Atatürk’ün bugün ölüm yıl dönümü. Yüce ALLAH, sonsuz rahmet eylesin. Atatürk, Allah ismini çokça anan bir insandı. Kur’an için “yüce kitabımız Kur’an-ı azümüşşan” Peygamberimiz için “Peygamber aleyhisselam” ifadelerini kullanırdı. Elinde, 99’luk tespihi olduğu görüntülerde mevcut. Çünkü o ‘Molla Zübeyde’nin oğluydu.
Ölümünden sonra da alçakça saldırılara uğrayan bir insandır Atatürk. Yıllarca içkiyle birlikte anıldı. İtlerin dilinden bir türlü düşmedi. Hala utanmadan “içkiye bağlı sirozdan öldü!” diye haberler yapılıyor.
Ben bu konuyu yazmıştım Haydar Baş dönemi Yeni Mesaj ’da. Arşivine “virüs” girdi gazetenin, hepsi silindi yazılarım. Ancak bu yazım ODATV’de duruyor ve linkini bırakıyorum.
Atatürk şehit edildi.
İsteyenler delilleriyle buradan okuyabilirler.
Neden Atatürk’e saldırılar ölümünden sonra da devam ediyor:
Prof. Dr. Haydar Baş hocamın ifadesiyle “Atatürk Vatandır” da ondan. Saldıranlar bu vatanın evladı olamazlar. Yine Baş Hoca ifadesiyle “Atatürk birleştirici harçtır” da ondan. Milletin birliğine beraberliğine kast edenler, Atatürk’e saldırmadan yapamazlar.
Bir binada harç görevi ne ifade ediyorsa, Atatürk bunu ifade eder. Birlik harcı yok olduktan sonra yapılar çöker. Çünkü geriye, dağılmaya yüz tutmuş taşlar kalır. Taşın bir binada yeri var. Bina dışında hiçbir değeri kalmaz.
“Atatürk bayraktır” diyor Haydar Hoca, bayrağı alelade bez parçası görenler için de Atatürk hedef düşmandır. Nitekim Atatürk düşmanı mahallenin Kaplan’ları “Türk bayrağının adını değiştirelim!” teklifi yapmışlardı. Atatürk, Türk milletinin bayraklaşmış sembolüdür.
Kısacası Türk milleti için ne kadar değer varsa hepsi Atatürk’ün şahsında cem olmuştur. Bu değerlerle sorunları olanlar Atatürk ile savaşmıştır. Orduların yenemediği Atatürk’ü düşmanları, “tedavi” kılıfı ile yemeye çalışmış ve ne yazık ki bundan başarılı da olmuşlardır.
“Atatürk’ün içkiden öldüğü!” iftirasını yapabilmek için, sirozdan ölmesi gerekiyordu. Bunun içinde sıtma tedavisi uygulanıp, siroz olması sağlanmıştı. 43 şişe kinin verildiği ve bunun karaciğeri iflas ettirdiği kayıtlarda mevcut.
Rutubet ve nemin siroza iyi gelmediği bilindiği halde “tedavi” adı altında Savarona ile deniz ortasında günlerce kalması sağlandı. Zaten Dolmabahçe’ye getirildiğinde işi bitmişti. “Beni Türk doktorlarına emanet ediniz” dediğinde işi bitmişti.
Şehit Atatürk mü daha kıymetliydi, içkiden ölen bir Atatürk mü?!
Gelecek nesillere içkinin zararını anlatalım masalıyla, Atatürk’ü küçülttüler yeni nesle. Ve Atatürk düşmanlığını, nakşîliğin-nurculuğun karanlık odalarında işlediler.
Ve hoca kimliğiyle öne çıkmış bir insan, Atatürk’ün soy ağacını çıkarıp, Hoş Geldin Atatürk’ü yazdı. Bu, çok önemli bir olaydı. Çünkü Atatürk’e iftira eden soysuzlar Atatürk’ün soyuna laf ediyorlardı.” Hiçbir siyasi liderin soyu Atatürk’ün soyu kadar temiz değil” diyerek de, hodri meydan çekti.
Bir tarihçinin veya bir yazarın Atatürk’ü yazması başka ama din âlimi bir insanın, Atatürk’ü anlatması ve yazması çok daha başkaydı. Adeta fitnenin gözünü çıkarıyordu.
İlginçtir ki, bir 10 Kasım arifesinde, Haydar Hoca’ya saldırılıyor.
Neden?
Hedef, Haydar Baş’ın bıraktığı izi yok etmek. Hoş Geldin Atatürk’ün intikamını almak. Yani Haydar Baş’a Atatürk’ü savunmanın bedeli ödetiliyor. Hayatta iken bu bedeli çok ödeyen Baş Hoca, ölümünden sonra da ödemeye devam ediyor.
“Deccal” algısını “Atatürk evliyadır” çıkışıyla darmaduman etti. İlginçtir sözde Atatürkçüler de, Haydar Baş’ın bu çıkışına bozuldular çünkü bazılarının dinle sorunları vardı.
Hayatta iken Baş Hoca’nın ne kadar hedefte olduğu herkesin malumudur. Suikastlar atlattığı dahi gündeme gelmişti. “Evladım ben taşları yerinde oynattım, devlet sahip çıkmazsa, beni yaşatmazlar” dediğini, bu kulaklar duydu. Vallahi de duydu, billahi de duydu.
Atatürk’ün şehadeti ile Baş Hoca’nın şehadeti çok benzeşiyor. Vefatlarından sonra, saldırıya uğrama şekilleri de benziyor. Çünkü Atatürk’e saldıran çevreler, Haydar Baş’a da saldırıyorlar. Dünya Atatürk’ün devrimleriyle meşgul oldu, ülke ibneleri ise yatağı etrafında dolanıp durdular.
Haydar Baş’ın kurucusu olduğu partinin yeni yönetiminin girmek istediği ittifakta, gönül isterdi ki Baş Hoca’nın dünyaya mal olmuş fikirleri tartışılsın. Oysa hepsi kapitalist liberal görüşlere sahipler. FETÖ’cü taktiğiyle, alçakça bir yola başvurdu bazı sefiller.
Masa’nın seviyesine bakın!
O masada “eşi İngiliz olan” var mı? diye sorsalar veya “Bayan Clinton’la ‘çak’ yapan var mı?” diye sorsalar neyse derim!
“Irak’a ilk bomba düştüğünde, kredi dilimi serbest bırakılacak” diyen biri var mı masada, diye sorsalar da anlarım!
Namuslu bir adama namussuzların atacakları iftiralar, ancak namussuzluk seviyelerini yükseltir. Asker Atatürk gibi Hoca Atatürk de, düşmanlarıyla öldükten sonra da savaşırlar. Onlarla savaşanlar, kaybederler.
Saldırılar karşısında “masa tercihimiz doğruymuş, saldırılar bu yüzden” diyen o bazı kliklerin, masadan yapılan bel altı vuruşlarından sonra, nasıl bir ‘dehlize çekildiklerini’ anlamalarını beklemiyorum!
