İktidar, İmamoğlu’nu yağan karda boğmak istedi.
Bunu kısmen başardı da…
İstanbul’da insanların yollarda kalmaları, arabalarında sabahlamaları, camilere sığınmaları elbette İmamoğlu’nun suçu değil.
Neticede bir afet söz konusu, devletin kurumları hep birlikte işleyip millete hizmet etmeli. Fakat bu, hizmet etmek isteyen bir kadro için söz konusu. İstanbul’u kaybetmeyi bir türlü içine sindiremeyip intikam peşinde koşanlar, kar gibi bir nimeti dahi kullandılar.
Serçe’yi bile yiyeceklerdi ki, çark ettiler. Oysa “açılım”da birlikte ötmüşlerdi. Demiştim “ne ‘Serçe’ tarafında olun ne ‘sefil baykuş’ tarafında, bunlar aynı bahçenin kuşlarıdır” diye. Aynı dediğim gibi oldu. Hele de İsrail’e mecburi istikamet içinde sallana sallana yürürlerken, Serçe yenecek kuş değil!
Ne ilgisi var demeyin, düşünün çıkar!
Bazı sazanlar hemen atlamışlardı “Serçe” peşinde güzellemeler yapmaya. Neyse, bu da onların basiretsizliği diyelim.
Kimsenin dokunmaya cesaret edemediği veya görmezden geldiği, başka bir konuyu yazmak istedim aslında:
Bırakın kar yağışında yenen balığı, yenmeyen Serçe’yi; İmamoğlu, İngiltere elçisiyle bu karda kışta, neyi konuştu?
Ve aynı gün, İngiltere’nin İstanbul Konsolos ’unun da İYİ Parti Yetkilisi Buğra Kavuncu ile görüştüğü doğru mu? “Millet İttifakı” bu konuyu es geçse de, çok önemli. Hem Sayın Kılıçdaroğlu hem de Sayın Akşener, nedense işin bu kısmını, bir panik içerisinde, çok hızlı geçiştirdiler.
Yüzlerindeki paniği, sizler de gördünüz mü?
20 yıldır milleti AKP’ye mahkum eden muhalefetin İngiltere bağlantısını, iktidarın ABD bağlantısı gibi görüp geçelim mi!
Masum Türker gibi “Erdoğan da, Beyoğlu ilçe başkanı iken ABD elçisiyle görüşmüştü” mealinden ustaca dokundurup geçelim mi!
Bence biraz duralım;
Türkiye’nin rejimi değişti aslında, mevcut yeni sistemle. Partiler, ittifaklar yapmak zorundalar. İki ittifaktan birine katılmak durumundalar. “Cumhur” ve “Millet” adıyla iki ittifak var şuanda. Bu iki ittifakın birini İngiltere, diğerini ABD mi kontrol ediyor yoksa?
İttifakı partiler veya millet yapmayıp bu iki ülke mi yapacak!
Vatandaşın iradesi, oyları, yoksa sembolik mi bu ülkede!
Sadece soruyoruz;
İnsanımız kar altında yaşam mücadelesi verirken, kar üstünde ABD-İGİLTERE savaşı mı var?
İmamoğlu, Chatham House’ta ağırlandığında başının üstünde Abdullah Gül’ün resmi vardı. Belki Gül referans olmuştur, buradaki görüşmeye. İngiltere için Abdullah Gül, son derece önemli. Babacan da öyle…
Chatham House‘da Abdullah Gül’e “2010 Devlet Adamı” ödülü bir 9 Kasım günü vermişti. Adam, 10 Kasım’da niye hasta olmasın ki! Veya 23 Nisan, 19 Mayıs ve 30 Ağustos’larda!..
9 Kasım’ın İngilizlerin Çanakkale Boğazı’nı işgali olduğunu hatırlatalım. Kılıçdaroğlu, Abdullah Gül’ü CB adayı göstermek isterken, “Gel Muharrem!” süreci yaşanmıştı. Kulislerde, Meral hanımın engel çıkardığı haberleri yayılmıştı. Ve şimdi konuşulanlar, Meral hanımın da Gül’e engel koymayacağı şeklinde.
Bir kulis bilgisi de ben ekleyeyim; İmamoğlu’na Chatham House’da “Gül’den sonraki adayımız sensin!” denildiği ve İmamoğlu’nun da, sırasını beklememekte ısrar ettiği şeklinde. Anladınız mı bu karda kışta, yol yerine neden balık tuzlandığını!
20 yıldır AKP’nin gittiği BOP yolunu yazan biri olarak söylüyorum ki, Türkiye’nin iktidarı kadar, muhalefeti de elden çıkmıştır. Türk siyasetinin üzerinde yürüdüğü halı, BOP kokuyor. Küresel konsept, Irak, Suriye, ve Türkiye, hatta İran’ın bölünmesini gerektiriyor.
Mesele şu ki, bu iş kanlı mı olacak kansız mı!
Açılımla mı olacak, savaşla mı!
Savaş masraflı olduğundan, merkezinde İsrail’in bulunduğu projeler kah İngiltere eliyle, kah ABD eliyle gerçekleştirilmeye çalışılıyor. Taraflar tuttuğunu, balıkçılarda filan yönlendiriyorlar.
“Yok aslında birbirimizden farkımız, ama biz Osmanlı Bankasıyız!”
İmamoğlu’nun büyütülmesinin her aşaması nedense bana Erdoğan’ı hatırlatır. Şimdiki CHP’lileri, belediye başkanı Erdoğan’ı savunan o günkü milli görüşçülere çok benzetiyorum. İmamoğlu’nu “ikinci Atatürk” görenler bile var. Atatürk, İngiltere ile savaştı oysa.
Meral hanım da İmamoğlu’nu “ikinci Fatih” ilan etmişti.
Neyse!
İktidarın, İmamoğlu’nu kar altında boğmasına izin vermeyelim ama o günü İngiltere elçisiyle yenen sadece balık mıydı!
İngiltere elçisiyle sadece balık yenmez!
Köşemde yazdıklarım, sadece beni bağlar.
