İngiltere Başbakanı Boris Johnson, Ukrayna’ya gitti, Kiev sokaklarında dolaşıp hava attı. Ardından birkaç sonra da, Rusya’nın Moskova adlı kruvazör gemisi Karadeniz’de battı veya batırıldı.
Ukrayna, gemiyi kendilerinin vurup batırdığını açıklasa da, bağımsız kaynaklar, bunu doğrulamadılar. Rusya, “geminin çıkan yangın sonunda meydana gelen patlama sonucu hasar aldığını” açıkladı.
Ancak geminin çekilirken Karadeniz’de batması, başka soru işaretleri doğurdu. Gemi eğer limana çekilebilseydi, ne olduğu ortaya çıkacaktı. “Fırtına nedeniyle gemi battı!” denildi ama bu da yeni soru işaretleri doğurdu.
Gemi neyse de, Rusya konuştukça battı!
Rusya için bu geminin psikolojik değeri vardı. Karadeniz filosunun kalbiydi. Bu gemi eğer vurulduysa, Rusya Karadeniz’de kalbinden vurulmuş oldu. Geminin ABD’ye ait Harpon güdümlü mermi ile vurulduğu iddiaları da var. Umarım değildir, eğer öyleyse bu bölgemizi ve dünyayı çok kötü günlerin beklediği anlamına gelir.
ABD, Rusya ile doğrudan bir savaşa girmez ancak, savaş başladıktan sonra savaşın seyrini kimse kestiremez. Kiev sokaklarında teneke tekmeleyen sarı kafalı Boris’le, bu olay arasında, bir şekilde bir bağlantı olduğunu düşünüyorum.
“Eğer bir nehirde iki balık kavga ediyorsa, bilin ki orada bir İngiliz geçmiştir!” sözü boşuna söylenmez.
Gerçekten ne olduğunu Rusya biliyor. Bundan sonra Rusya’nın atacağı adımlar, gemi hakkında bizlere ipuçları verecektir. Rusya için gemi önemli değil. Ukrayna’da 100 bin askerini kaybetse de önemli değil.
Bu askerlerin ne kadarı Rus, olaya bir de buradan bakmak lazım. İmha olan tanklar vs, Rusya’nın gözden çıkardığı savaş araçları listesinde olabilir. Ancak büyük devletler için karizma, çok önemli.
ABD, nasıl nükleer silah kullandı sanıyoruz. Pearl Harbor olmasaydı, hangi bahane ile atom bombası atabilirdi? Ve o atom bombaları atılmasaydı, ABD bugün bile hala dünyayı yönetiyor olabilir miydi?
Rusya, savaşın başlangıcında, nükleer silahı telaffuz etti mi, etti. Peki, Rusya’nın nükleer silah kullanmadan önce, tellal çağırmasını mı bekliyoruz. Putin’in nükleer çantayla dolaştığı ortadayken, kruvazörün batırılması, Rusya’nın nükleer kullanmaya zorlandığı anlamına gelir.
Rusya nükleer için tahrik ediliyor!
Ukrayna’ya girsin diye nasıl tahrik edildiyse, şimdi de nükleer kullansın diye tahrik ediliyor. Sorun şu ki, Rusya nükleer silahı nereye atacak?
Ukrayna’ya atmaz. ABD ve İngiltere’ye de atmaz.
Öyleyse Rusya, nükleer atacak ülke arıyor!
Rusya’nın karizmasını düzeltecek, büyük bir hamleye ihtiyacı var. Umarım bu nükleer kullanmak olmaz. İşin bir başka boyutu ise Rus halkını Ukrayna konusunda, ta başından beri savaşa ikna edemeyen Rusya yönetimi, Moskova isimli gemisini kaybettikten sonra, ikna problemini aştı.
Ruslar, savaşma konusunda Türklere benzerler. Savaşmaları için ya ülkelerine bir saldırı veya işin bir, inanç boyutu olmalı. Ukrayna’da bu iki sebepte yok. Ne Rusya’ya bir saldırı var, ne de Ukraynalılarla farklı inançta ve ırktalar. Aynı ırk ve aynı dinden halklar bunlar.
Ancak artık aralarına hem kan girdi, hem de başkentlerinin adını taşıyan Karadeniz’deki amiral gemisini kaybettiler. Savaşa ikna edilmiş bir halk, bütün silahlardan etkilidir.
Gerçek Rusya bundan sonra ortaya çıkacaktır. Kim ne derse desin, olan AB’ye ve Ukrayna’ya olacak. Polonya’ya ve hatta Baltık ülkelerine olacak. Bundan sonra Ukrayna’ya değil, Baltık’lara bakın!
NATO’ya girmek isteyen Finlandiya var, buna mukabil “sonuçları olur” diyen Rusya var. Film daha yeni başlıyor. Bu arada, Ukrayna’da yaptığı kışkırtmayı Finlandiya ve İsveç konusunda da yapan ABD-İngiltere ikilisinin, kimseye acımaları söz konusu değil.
Türkiye, NATO kılıfıyla işin içine sokulmak isteniyor. NATO’nun Türkiye’yi şirin göstermesine, “müttefik” sakızları çiğnemesine kimse aldanmasın. Türkiye için NATO, Rusya’dan daha tehlikelidir. NATO demek ABD demek, gün yok ki, Suriye’de PKK ile resim paylaşmasın, silah göndermesin.
“Hulusi Akar, NATO’ya bakar!” demek istemiyorum ama bu savaş bizim savaşımız değil. Türkiye, veto hakkını kullanmalı Finlandiya gibi olması muhtemel yeni üyeleri reddetmeli.
Bizim savaşımız, ekmeğe muhtaç halkımız için tarım seferberliğine girmektir. “Saban kılıçtan üstündür “ cumhuriyet düsturlarına dönmektir. Silahsız savaşılır ama buğdaysız savaşılmaz. Savaş görmeden savaş görmüş durumuna düşürülen ülkemiz için, bakmamız gereken adres NATO değil, Atatürk’tür.
