Şah-ı Merdan Ali’m!

İnsanın en büyük engeli kendi içinde. İnsan, ölürse de kendi içinde ölür, dirilirse de, kendi içinde dirilir. Gerçek dirilik için, ölmek gerekir. Hem de, “ölmeden evvel, ölmek…”

Hz. Ali efendimiz, “insanlar uykudadır, ölünce uyanırlar” buyurur. Demek, uyanmak için de ölmek gerekir. Yunus Emre, “bu dünyada bir nesneye yanar içim, göğünür özüm, yiğit iken ölenlere” der. Yunus , genç ölümlerinden söz etmiyor aslında.

“Yiğit iken ölenlere”, yani nefsini öldürmeden ölenlere Yunus, çok acıyor. Biz de ölmesi gereken bir “ben” var. O “ben” ölünce, uyanmış oluruz. O “ben” ölünce, dirilmiş oluruz. O “ben” ölünce, aslında, “ölümsüz” oluruz.

Her şeyden önemlisi, o “ben” ölünce “aşık” oluruz. “Ölen hayvan imiş, aşıklar ölmez” demiyor mu, yine Yunus. Yaratıcı ile aramızda perdedir, “ben”. Engel kalkınca aradan,  Allah, ile olursun.

“Çekilirsen aradan/Geri kalır Yaradan”…

Allah buyuruyor ki: “Şah damarınızdan daha yakınım”, doğru. Ama sorun, bizim ona uzaklığımız. Allah ile aramızda kibrimiz var. Biz, Allah’a çok uzağız. Hadi temizlen, temizlenebilirsen!

İnsan, kendine karşı çok merhametlidir. Bu yüzden kendi kendini biçemez, kesemez. İnsan denilen “kibirli hastayı” kesecek, ona hatır etmeyecek, ona insaf etmeyecek,  dahası merhamet etmeyecek, bir “doktor” lazım.

İnsanın eli olmazsa, cennete girer. Gözü olmazsa, cennete girer, kulağı duymazsa cennete girer ama insanda kibir olduğunda, cennete giremez. Kulak, göz, burun, el ayak için, onca doktor var, onca tedavi merkezleri var da, “kibir” tedavisi için, hiç mi bir “doktor” olmaz. Riya tedavisi i için “doktor” olmaz mı?

Olmalı…

Olmak zorunda…

Allah, ruhlar aleminde, kullarına hitaben, "ben sizin rabbınız değilmiyim” buyurdu. Kullar, “Bela” dediler. Tasdik ettiler. Sonra, dünyaya gönderildiler. Yaratıcıya “evet” diyen ruhlar, beden çuvalına girdiler.

İşte bu beden içinde “ben” diye bağıran varlığa, “Allah” demeyi öğretirsek “insan” olmuş olacağız.

Eşref-i Mahluk” olacağız. Yoksa, “beşer” kalacağız. Bugün insanın, böyle bir derdi var mı?

İnsanlar büyük bir “inkar” içerisindeler. Ya yaratıcıyı, ya da O’na giden yolu inkar etmekteler. O yüzden büyük bir buhran içinde. Müslüman’ı da buhranda, Müslüman olmayanı da…

“Mutmain olmuş” nefis, ölmüş nefistir. Her türlü, zehrinden, arınmış nefis. Nefis yılan gibidir ama zehri alınmışsa, çocukların elinde bile zararsızdır. Her insan, içinde  bir nefis yılanı taşır. Hayatı boyunca, kendi içinde sokulur.

Kibre kapılınca, sokulmuş olur. Riya edince sokulmuş olur. Öfkelenince sokulmuş olur. Çalarsa, çırparsa sokulmuş olur. Her kötü ahlak, o nefsin eseridir.

“Mutmain olmuş/ Huzura ermiş” nefis ise Allah’ın razı olduğu nefistir. “Ey Mutmain olmuş nefis, Allah’tan razı olduğun halde gir cennetime” müjdesine, muhatap olmuş. Bu nefsin sahibi kul, daima huzurdadır.

Her insanın kalbinden, Allah’a bir yol gider. İnsandan maksat Müslüman tabi ki. Müslüman olmayanın kalbinden Allah’a yol gitmez. “Kalp mühürlü” çünkü. Kafir ve münafıkların kalbi mühürlüdür.

Kalbi, engelli adamdır, Müslüman olmayan kişi. Kelime-i Şehadet getirerek, ilk büyük engel i aşar. Sonra, nefis engelini aşması gerekir. Kalp yoluyla Allah’a gitmesi şart. Bu yolculuğu yaptırmaya yetkili ehil bir gönül ile yolculuk başlar.

Sarıkla, cübbe ile Allah’a varılmaz. Çul, çaputla, kalbi yolculuk olmaz.  Ne demiş Yunus: “Dervişlik dedikleri tac ile hırka değil/Gönlünü derviş eden hırkaya muhtaç değil

Sarmış kafaya sarık, çekmiş üstüne cübbe, Ali’yi bilmiyor. Daha Velayetin Şahı’nı tanımıyor. Bu yüzden Şeytanın şahıyla yürüyor.

Ali’m, Ali’m, Şah-ı Merdan Ali’m!

Kalp yolunda yürümek ve engelleri aşmak için, Allah, Ehl-i Beyt’i sevmeyi şart koşmuş: “De ki, Peygamberliğime karşılık sizden bir ücret istemiyorum, tek istediğim Ehl-i Beyt’imi sevmenizdir”.

Yani, Peygamberimizi, Fatıma’yı, Ali’yi, Hasan ve Hüseyin’i sevmek farzdır. Kimi seversen sev, bunları sevmedikçe, ne Müslüman olursun, ne de Mü’min…

Sevgi bulaşıcıdır. Bunları seveni seversen, sana da bulaşır. Kişi, sevdiğiyle beraberdir. Bize, bu sevgiyi bulaştıran Baş Hoca’ya, selam olsun.

Şah-ı Merdan Ali’m!

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön