“İslam’ı getireceğiz!” diye yola çıkanların 20 yıllık iktidarından sonra insanımız, büyük ölçüde İslam’dan soğudu. Bunu iktidarın hızlı savunucusu olan kalemler dahi yazıyorlar.
Siyasal İslam İslam’ı götürdü!
Diğer taraftan, Ilımlı İslam da farklı bir sonuç vermedi, büyük bir hasar bıraktı toplumda. Deistlik kavramının altını da Ilımlı İslam savunucuları doldurdu. Peygamberi ve Kuran’ı devre dışı bırakan inanışa ‘deistlik’ deniyor.
“Kelime-i Tevhidin birinci kısmını inanıp, ikinci kısmına inanmayanlara da rahmet nazarı ile bakmalıyız!” demişti, bir zamanlar “hocaefendi” sonraları “fetöbaşı” olan nursuz.
“Nurculuk” bu işte!
İslam’ın kitabı yerine, Nursi’nin kitabı ve Peygamberin sözleri yerine Sait’in SÖZLER’i!
Peygamberi kabul etmeyenleri “cennetlik” yapan kafaydı. Yanı Ilımlı İslam temsilcisiydi Nursi’den sonra Gülen. Siyasal İslam ile Ilımlı İslam’ı bir “proje” ile ete kemiğe büründürülüp bize “AKP bir proje partisidir” diye sunan kafalar, küresel bir projenin, yerli ayaklarıydılar. Abant kafalar, “ak” kafa oluvermiştiler birden!
Neticede bu akımların pençesine düşen insanımız, büyük bir boşluğa düştü, inancından, kültüründen ve geleneksel yaşamlarından koptu. Kendine “15 Temmuz” olarak dönen şok edici ağır fatura karşısında, İslam’ı suçlar hale geldi bugün.
Çünkü yaşanılanlar “cemaat”, “tarikat” gibi görünseler de İslam değillerdi. Ancak bunu bu toplumun yüz binde biri bile bilmez, anlamaz. İslam ile sorunlu çevrelerin de konuyu istismarıyla bugün Türk, İslam’a düşman hale geldi.
Bu da bir projeydi!
İslam’ın askeri olan Türkler, İslam’ın düşmanı yapılmalıydı!
Başörtüsü yasağı, Siyasal İslam’ı doğurdu. Siyasal İslam başörtüsü kavgalarından beslenerek bugünlere geldi. Başörtüsü kavgasıyla eskiden öğrenciler bölünürdü ama artık memurlar ve hatta askerler ve polisler dahi bölünecekler!
Çözüldü denen sorun bile katlanarak büyüyecek!
“İslamcı iktidar”, bir seçim daha kotarmak için, tekrar sarıldı başörtüsüne. Allah İslam’ı da milleti de ellerinde kurtarsın ama gidişat iyiye değil. İslam gelmedi ancak memlekete İslam’ın dışında ne varsa geldi;
Ayrılık geldi
Bölücülük geldi!
Deistlik geldi!
Ateistlik geldi!
Hırsızlık ve yolsuzluk geldi!
Ahlaksızlık geldi!
(Deistlik ve atesitlik bir seçimdir aynı kategoride değerlendirmedik, yanlış anlaşılmasın!)
Müslümanlık gelmedi demek ki… Çünkü Müslümanlık gelse hırsızlık, yolsuzluk, inançsızlık, ahlaksızlık gelmezdi. Sokaklarda “Müslüman mısınız?” sorusuna gençler, “Müslüman değilim!” diye cevaplıyorlar.
Artık Türk genci Müslüman değil!
Peki, Müslüman değilse nedir?
Şimdilik hiçbir dine mensup değil gibi görünse de, projenin sahipleri işin “din” kısmını boş bırakmazlar. Mutlaka doldururlar. Müslüman olmadıktan sonra, ne olursa olsun fark etmiyor. Bir Müslüman olarak böyle düşünürüz.
Bu, Türkiye gibi bir ülke için milli güvenlik sorundur.
Lozan’da azınlık tanımı din üzerinden yapılmıştı. Lozan ile sorun yaşayanlar azınlıkçı köklere sahip olanlardır. Müslüman olmayana “azınlık” denmişti. Nüfus mübadelesinde Türk oldukları halde Müslüman olmadıkları için, Yunanistan’a gönderilen öz be öz Türk olan Hıristiyanları hatırlayalım.
Kurucu irade niçin buna gerek duymuştu?
Çünkü ülkenin milli bütünlüğünü dini bütünlükte, dini bütünlüğünü ise milli bütünlükte görmüştüler. Bilge İnsan Prof. Dr. Haydar Baş’ın “dini bütünlüğümüz milli bütünlüğümüzdür, milli bütünlüğümüz milli bütünlüğümüzdür” ne kadar dâhiyane ve de kurucu ayar, farkında mısınız?
Türk oldukları halde Müslüman olmadıkları için mübadele ile gönderilmelerinde bir başka nedense, işgal güçlerinin ülkemizi işgal ederken “Hıristiyanları kurtarmak!” gibi bir gerekçeye sarılmalarıydı. Anadolu’yu Müslümanlaştıran ve Türkleştiren, Hacıbektaş’tan sonra, Atatürk’tür.
Amerikan İslam’ları ülkede İslam’ı götürmek üzere üretildi ve türetildiyse, Türk İslam’ının yaşatılması zaruridir. Nakşî/Halidi ekollerin cemaat ve tarikat yapılanmaları, Türk İslam’ını silmek için VAZİFELİ oldukları unutulmamalı.
Hacıbektaş, Türk maneviyatının başıdır. Türk insanının, bugün din diye soğuduğu, aslında İslam değil. İslam diye dayatılan, İslam olmayan İslam’lardır. Sarık cübbe ve Saray dinidir!..
Türk’ün fabrika ayarlarına dönmesi, Türk maneviyatına dönmesiyle mümkün… Bu kulvarda Haydar Baş, Türk maneviyat geleneğinin son temsilcisiydi. Hacıbektaş’ın temelini attığını, Atatürk, mübadele ile koruma altına aldı. Haydar Baş ise bu ayarlara format attı.
Prof. Dr. Haydar Baş’tan başka Hacıbektaş ve Atatürk vurgusunun sıkça ve çokça yapıldığı programlar bir daha göremez bu toplum. Treni kaçırdı herkes!
Haydar Baş bir partiden çok daha büyük bir oluştu. Ülkeyi Türk’süzleştirme ve İslam’sızlaştırma önünde, tek engeldi. O bütün bunların tek panzehiriydi. Mutlaka Haydar Baş üniversitesi kurulmalı, tezleri, görüşleri ve düşünceleri ile geleceğe ışık tutulmalı. Aksi taktirde ülkemiz insanı İslam olmayan İslam üretme türetmeleriyle, hem dininden edilecek, hem de vatanından…
