FETÖ elebaşı, Vatikan projesi olan Dinler Arası Diyalog’u sırtlamış “Üç Büyük Din”, “İlahi Dinler” şeklinde ülkemde yumurtlarken, herkes “hoca efendi!” çekip, el pençe dururken, sadece ama sadece bir insan çıktı karşısına.
Prof.Dr.Haydar Baş…
“Bu iş din işi değil ve söylediği şeyler de Müslümanlık değil. Olay, her ne kadar din gibi görünse de hedef Türk vatanıdır”, tespitini, hemen her gün ,yakın çevresine anlattı. “Bunamış olmalı, başka türlü düşünmek istemiyorum ama bu adam İslam itikadına ters şeyler söylüyor…” diyerek, bir uyarı mektubu gönderdi.
Mektup, kendine bir ilim heyeti ile birlikte elden teslim edildi. Ve heyet kendisine ve çevresine “İslam’ın tek hak din olduğu” gerçeğini ayet ve hadislerle anlattı. Sözde İslam’a hizmet için kurulan bir hareketin öncülerine, İslam’dan başka hak din olmadığını anlatmak, çok acıydı ama gerçek buydu. Alınan cevap “cennette yerin mi daralacak” şeklinde olunca daha da kahrediciydi.
Gerçekler zamanla ortaya çıkmış, 9 Şubat 1998 tarihinde Papa’ya verdiği mektupta Gülen, “papalık konseyi misyonunun bir parçası” olduklarını dünyaya ilan etti. Haydar Baş, o günden itibaren Türkiye’de parti genel başkanları dâhil olmak üzere, her adrese ekipler gönderdi. Devlet Bahçeli’den, Muhsin Yazıcıoğlu’na, Erbakan’dan Mesut Yılmaz ve Demirel’e kadar…
Hatta Türkiye’deki bütün imamlara mektup gönderdi. Dinler Arası Diyalog fitnesine karşı, onları da uyardı. Şuanda “Cemaat-Tarikat” denilen kanaat önderlerine heyetler gönderdi. Dinler Arası Diyalog’tan maksadın Türk vatanı ve de İslam dini olduğunu anlatıp belgeler sundu.
Muhsin Yazıcıoğlu’na Meltemtv’de 5 saat bilgilendirme yapıldı ve dosyalar verildi. O buluşmadan sonra Gülen’e daha çok yapıştı ve Haydar Baş aleyhinde propaganda bile yaptı, bu da Zaman Gazetesi’nde yayınlandı. Sözüm ona, Hocaefendi’leri hakkında suizan yapıyor, kıskanıyormuşuz!”
Erbakan’a giden ekip ise Erbakan’dan “ABD’nin ne büyük devlet olduğunu!” dinlemişti. Dinler Arası Diyalog bahsini duymazdan gelerek. Akit Gazetesi yetkilisi, Yeni Mesaj Gazetesi müdürüne “dedikleriniz doğru olsa da, Asyabank’ta ciddi reklam desteği alıyoruz” cevabını vermişti. “Din” diyenlerin turnusolü olmuştu, Gülen ve misyonu…
Haydar Baş ise yaşananları milli bütünlüğe tehdit olarak görüyordu. “Dini bütünlüğümüz milli bütünlüğümüz, milli bütünlüğümüz ise dini bütünlüğümüzdür…” diyordu. Bu nedenle, milli ve dini hassasiyeti olacağını düşündüğü bütün adresleri uyarıyordu.
Bütün bir ülkeyi il il, ilçe ilçe dolaşarak, anlatıyordu. Yıl, 2001’i gösterdiğinde parti kurmaya çalışan Sayın Erdoğan’a da anlatacaktı. Beykoz’da bir kahvaltıya davet ettiği Haydar Baş’tan destek ister. Yanında Baki Bektaş, Ali Gedik, Asım Aykan olduğu halde, “sana destek veririm ancak bir şartım var, Gülen’den uzak duracaksın! ”der.
Erdoğan, nedenini sorduğunda 3 saate yakın Gülen’in içinde bulunduğu ihaneti anlatır. Ardından da Asım Aykan ile bazı belgeler gönderir, kendilerine. Bir hafta sonra Erdoğan “dört hak din var!” diye Of’ta konuşma yapınca, Asım Aykan ile “ben Erdoğan’a boşuna konuşmuşum, Gülen’in misyonunu yüklenmiş, kendisiyle olmam mümkün değil” cevabını gönderir, Haydar Hoca.
Kısacası Haydar Baş, tek başına kalmıştı, bakmayın şimdilerde herkesin, antifetöcü kesilmelerine. 15 Temmuz 2016’da bütün ülke Haydar Baş’ın ne kadar haklı olduğunu gördü. Namus ve vicdan sahibi herkes de bilir ki, Gülen bu ülkede sadece, Haydar Baş’ı kandıramadı. Şeytan, salihler hariç herkesi kandırabilirdi…
Bütün bunları neden anlattım;
Sümela ayini 2010 yılından bu yana, Lozan’a rağmen yapılıyor. Cumhuriyet sonrası 88 yıl yasak olan ayini, FETÖ’nün uğraşları sonunda, AKP tarafından izin verildi. Ne istediler de verilmedi!
Haydar Baş, Sümela ayinine karşı yüzlerce program icra etti. FETÖ’nün öncülük ettiği, AKP’nin attığı bütün adımlar yıllarca, Haydar Baş engeline takıldı. Besmele ile kiliseler açan kafalar, 15 Temmuz’a rağmen kendilerine gelmediler. AKP’nin taşıyıcı anneliğiyle “Hizmet” denilen illet, devlet olmuştu adeta. Haydar Baş’a açtıkları davalar 40 bin sayfayı aşmış, kestikleri cezalar trilyonları bulmuştu.
Yılmadı.
Korkmadı.
Pes etmedi.
Haydar Baş’ın “Karadeniz bölgesinde tıpkı Güneydoğu’dakine benzer ayrılık tohumları ekiliyor. Burada ayin yapmak, ülke bütünlüğünü hedef alan bir eylemdir” sözleri hala kulaklarımızda çınlıyor. “Batı’nın, Dinler Arası Diyalog’da amacı, Türk vatanıdır. İşgale geldiklerinde, bunlarda cennetlik(!), dinleri hak(!), denilerek, milli direnç kırılmak isteniyor. İçimizde kendilerine, hoca kılıklı ajanlar buldular…”
Hey gidi Haydar Hoca;
Ne dedin de, çıkmadı?
Ne söyledin de, yaşanmadı?
“Hatay kurtlar sofrasında…” mı demedi?
“Karadeniz’de Potamya’yı yeniden kurmak istiyorlar…” mı demedi?
“Türkiye’yi zifiri karanlığa soktunuz, çıkarmanız da asla mümkün değil…” mi demedi?
Yarın 15 Ağustos… Fatih’in Trabzon’u aldığı fethettiği gün… Bu gün de, Sümela’da ayine izin verenler kimler? Hani, FETÖ ile mücadele ediliyordu? Gülen misyonu daha ne kadar iktidarın kollarında yürüyecek? Ne biçim Osmanlıcılık ki, Fatih’e de ihanet ediyorsunuz!
FETÖ elebaşı Gülen’i, mutlu eden yüzlerce icraat hala yürürlükte ve yerine yenileri eklenerek devam ediyor. Kitabın ortasından ifade edecek olursak eğer;
Sümela’da ayin!
İzin veren hain!
