Vatanını seven bunu düşünsün!

Dünya sosyal medyada izlenme rekorları kıran, bir video’ya takıldı. İzlenme rekorları haber oldu. İngiliz bir öğrenci, aynı okulda birlikte okudukları Suriyeli bir genci evire çevire dövüyor.

Kolunun biri kırık ve sargıda olan Suriyeli sığınmacı genç, İngiliz gencin attığı kafa ile yere seriliyor. Ardından, ABD askerlerinin Irak’ta yaptığı boğma tekniğiyle, Suriyeli çocuğun yüzüne su aktarıyor.

Meğer Suriyeli genç, her gün dayak yiyormuş, bu İngiliz uşaktan. İşte, Batı’nın Müslüman’a bakışı bu… Bu Suriyeli, Iraklı, İranlı, Afganistanlı, Libyalı, Yemenli, Pakistanlı veya Türkiyeli olmuş hiç fark etmez.

Emperyalizmin karşısında Müslüman böyle bir kollu, dayak yemeyi bekliyor. Savunma içgüdüsünü dahi kayıp etmiş, İngiliz gencin insafına terk edilmiş bir görüntüde…

Dayak atan emperyalistler, daya yiyen Müslümanlar. Mazlum, bütün toplumlar, halklar… O video’yu izlerken aklıma Atatürk geldi. İşte dedim, o insan gelmezse idi, bugün biz Suriyeli olacaktık.

Asla tımarhanelik bir adamın sözünü söz edecek değilim. Ama bu bir zihniyet meselesi olduğu için zikredemeden yapamayacağım. “Keşke Yunan galip gelseydi!” dediler ya, işte galip gelseydiler, her gün dayak yiyecektik.

Sadece bu mu?

Yunan askerlerinin işgal ettikleri köylerde yaptıkları katliamları, bir Türk olarak unutmak mümkün değil. Türk kadınlarının, işgal askerlerinin keyifleri için nasıl oynatıldıklarının fotoğraflarını görmüşsünüzdür.

Çok konuşuldu ama ibret alınmadığı için tekrar zikredelim, eğer Yunan galip gelseydi, İngiliz, İtalyan ve Fransızlar galip gelselerdi, Türk kadınlarını köçek gibi oynatırlardı.

Daha fazlasını demeyeyim!

O çelimsiz, Suriyeli genç yumruk yedikçe, çimlere serilip boğulmaya çalışıldıkça ben, Türkiye’yi, Atatürk’ü hatırladım.  Askerlerine "savaşmayı değil, ölmeyi emreden" o büyük insanı, “Ya İstiklal, Ya Ölüm” diyen, Mustafa Kemal’i hatırladım.

O olmasaydı, biz şimdi farklı mı olacaktık?

O olmasaydı, Yunan galip gelecekti. İngiliz, İtalyan, Fransız galip gelecekti.

Türkiye’ye ne oldu, Atatürk’ün bıraktığı o ülkenin başına neler geldi de, bugün yeniden kurtuluş savaşı günlerinin arifesinde gibiyiz?

Bunu düşünmek lazım.

Bunu görmek lazım.

Artık Fransızlar Antep’e, Maraş’a, Hatay'a askerleriyle girmiyorlar. İngilizler, Yunanları kullanarak, saldırılara geçmiyorlar. Veya ABD, gelip zorla gelip bugün toprağımızı işgal etmiyor. Bu zahmetli, maliyetli bir iş!..

IMF ile NATO ile geldiler.

Sana özelleştirmeler yaptırtıp, şirketleriyle geliyorlar. AB kriterleri ve Gümrük Birliği ile geldiler. Yani ekonomi ile geldiler. Marshall yardımları ve süt tozu ile geldiler.

Geldiler, yerleştiler, satın aldılar.

Üsler edindiler.

Evler aldılar, toprak aldılar, yaylalar, ovalar, bağlar ve dağlar aldılar. Petrol ve doğalgaz kaynaklarını aldılar. Bütün madenleri aldılar, altını gümüşü neyi varsa aldılar. Iğdır Ovası’nı, Harran ovasını aldılar.

İsrail, Iğdır Ovası’nın tamamını aldı. Harran Ovası’nın yarıdan fazlası İsrail'in oldu.

Eskiden düşman, işgal ederek, ağır bedeller ödeyerek topraklara yerleşirdi. Şimdi “anlaşmalarla” düşmana topraklar verildi. “Üs” adı altında Kürecik gibi stratejik dağlar verildi. İncirlik verildi. Böylesi, yüzlerce stratejik noktalar verildi.

Eskiden, düşman bir yere komutanlık çadırı açmak için, mutlaka tepeler vadiler elegeçirirdi. Şimdi “NATO” kılıfıyla istediği kadar üs açabiliyor.

Eskiden, düşmanın Müslüman toprağına kilise dikebilmesi için işgal edip oraları ele geçirmesi gerekiyordu, şimdi, "Dinlerarası Diyalog ve Hoşgörü” masallarıyla istedikleri kadar Kilisler açtılar. Yüz binlerce kilise evleri var.

Eskiden kiliseleri papazlar açardı şimdi, şimdi besmele ve tekbirlerle,  “Müslüman liderler" açtılar. Yani her şey şekil değiştirdi. Savaşlar şekil değiştirdi, işgaller boyut değiştirdi. Teslim almalar, teslim olmalar, çok farklılaştı.

Eskiden Yunanların ve İngilizlerin elegeçirdikleri bölgelerde buğday, arpa yetişemez, pancar üretilemez, tütün biçilemezdi.

Şimdi, “anlaşmalarla”, “TAHDİT" ve KOTA’larla tarım sonlandırıldı.

Atatürk Samsun’da çiftçi ile sohbet ederken, ona düşmandan ve işgalden söz eder, çiftçi dinlemez bile. “Ben eğer düşmanı tarlamda görürsem savaşırım” diye cevap verir. İşte o düşman bugün çiftçinin tarlasına, “katil tohumlarıyla” yerleşmiş vaziyette.

Çiftçinin tohumu elinde kaldı. Pancarı ise karın altında kaldı.

Suriyeliye bakıp, bütün bir Müslüman coğrafyasını, Türkiye’yi ve bölgemizdeki gelişmeleri görmemek mümkün mü? Sarıldığımızı fark etmemek, gidecek bir yerimizin olmadığını anlamamak mümkün mü?
İç savaş senaryolarının yazılıp çizildiği Türkiye’nin bir Irak, Libya ve Suriye olmayacağının garantisi var mı? Emperyalizmin dişleri ve kapitalizmin çarkları arasında, ülkeyi hangi akıl, proje ve idare ile çıkarabiliriz. 
Vatanını seven bunu düşünsün!

Vatanını seven bunu düşünsün!

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön